∞
"Aklından ne geçiyor bilmiyorum ama aklından geçenlere güvenme. Kalbinin sesini dinle ve bana güven. Şu an zihnin senin için en tehlikeli yer. Çünkü orada güvenebileceğin hiçbir şey yok ama bana güvenirsen, sana gerçekleri gösterebilirim." Hala düşündüğünü belli eden oğlana karşılık güven verici bir şekilde gülümsedi son kez. "Lütfen izin ver bana."
Bu sabah gördüğü rüyaya tutunarak cevap vermek istedi Felix. Çünkü basit gibi dursa da hala etkisinden çıkabildiği söylenemezdi. Göz ucuyla Jeongin'e baktığında o kısa olanla uğraşıyordu. Hyunjin'i duyduğunu bile sanmıyordu.
Hala kendisinden cevap bekleyen oğlana döndü yeniden. Ona tanıştığı zamandan beri sürekli, bir şekilde zarar veriyor olsa da hep kendisine iyi niyetle yaklaşmıştı. Bu yüzden de daha fazla düşünmeden başını belli belirsiz salladı. "Pekala, gerçekleri bana göstermen konusunda bir şans vereceğim sana ama eğer ki saçma sapan bir hareketin olursa..."
Hyunjin sevinçle yerinde zıplayacakken bundan vazgeçip sadece gülümseyerek başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır hayır, emin ol ben sadece iyiliğini istiyorum. Saçma sapan bir hareketim olmayacak emin olabilirsin."
İkisinin de içinde ufak bir tereddüt olsa da bunu belli etmediler. Felix, Hyunjin'in niyetini anlayamadığı için endişeleniyordu. Hyunjin ise Felix'in asla kendisini hatırlamayacak olma ihtimali yüzünden endişeliydi.
Birbirlerine tereddütle bakıyorlarken karşı taraftan gelen "Yeter be!" bağırışı ile irkilerek önlerine döndüler. Jeongin, Changbin'in yakasından tutup onu kendine doğru çekmiş ve yumruk yaptığı elini kaldırıp vurmamak için zorlukla tutuyordu kendini. "İki saattir konuşup duruyorsun. Bir susmadın. Susacak mısın? Yoksa çeneni kırıp ben mi susturayım seni?"
Changbin dudaklarına sahte bir sırıtış eklerken parmağını kaldırıp Jeongin'in havadaki yumruğunu işaret etti. "Çenemi seviyorum, kırmazsan çok sevinirim. Biraz insancıl olur musun lütfen? Toplum içindeyiz. Ayrıca seninki de bizi izliyor hani..."
Hyunjin arkadaşının bu nazik(!) haline gülmemek için kendini zor tutarken Jeongin göz ucuyla kendilerini izleyen Seungmin'e baktı ve Changbin'i iterek serbest bıraktı anında. Karşısındaki adam sabrını sınıyordu ve eğer başka bir yerde olsalardı kesinlikle onu konuştuğuna pişman ederdi.
Jeongin'in elinden kurtulan Changbin rahat bir nefes verip üstünü düzeltti. "Dostum, senin bu mavi arkadaşın hiç dost canlısı değil. Tasma mı takıyorsun sözünü mü dinletiyorsun yap bir şeyler." Felix'e yönelik kurduğu cümlelerin ardından masumca gülümseyip kollarını göğsünde birleştirerek arkasına yaslandı.
Bu durum Felix'in pek de urmunda değildi aslında. Jeongin'in kendinden daha sabırsız ve şiddete eğilimli bir yapısı vardı. Onu ilk tanıdığı andan beri böyleydi. Kendisinden bir yaş küçük olsa da bazen sanki büyük olan Jeongin'miş gibi hissediyordu. Felix bazı konularda tereddüte düştüğünde Jeongin anında yapması gerekeni söyler ve ona yardım ederdi. Bu yüzden onun kararlarını pek sorgulamazdı.
Yani Jeongin gelip burada Changbin'in ağzını burnunu kırsa, omuz silkip geçer giderdi. Küçüğü her zaman doğrusunu bilirdi çünkü.
"Sabah sabah bu güzel anlar için size teşekkür ederim. Şimdi kalkmanın tam sırası bence. Değil mi Changbin?" bakışlarını Felix'ten Changbin'e çevirip gözleriyle çaprazındaki mavi saçlı oğlanı işaret etti. Felix'i alıp götürmesi için Jeongin'in biraz daha dikkatinin dağılması gerekiyordu. Bunun sonucunda Changbin dayak yiyecek olsa bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shoot Me | Hyunlix ✓
Fanfiction"Hyunjin ben, Hwang Hyunjin." İşaret parmağını kaldırıp yavaş hareketlerle Felix'in kafasına vurdu birkaç kez. "Sanmıyorum ama artık o kullanmayı bıraktığın kafanda bir çağrışım yapması gerekiyor bu ismin." Yakasındaki ellerini gevşetip düşünüyormu...