Çok bölüm istediniz ama kısa bir özet atacağım sadece sizlere.
Güzel ve etkileyici okumalar dilerim... 💜
Beğenmeyi unutmayın. 🌟
🍷
Bazı sırların, sır dahi olmaması gerekirdi. Sırdan daha öte bir kelime olmadığından, sırrın sırrı demek istiyordum buna. İki kişinin bildiği bir sırrın dahi gizli bir sırrı. Bazen açıkça dile getirilmeyen şeyler olurdu, bir bakışla anlaşılırdı, bir dokunuşla, bir gülüşle dahi... Dile getirilmeyen bir sırdı bu, zihne dahi getirilmekten kaçınılan. Başından beri yaptığım en büyük şey buydu.
Yaptığımı, zihnimden sakladım. Görünende başka bir amaçla yapıyormuş gibi ama aslında zihnimden sakladığım bir gerçek saklı. Zihnin ötesinde... Aniden aklına gelen ama bir anda unuttuğun o şey. Aslında hiç unutmadın fakat bilmiyorsun, sadece o an. Zihnin durmuş gibi hissettiğin o an, düşünemediğini sandığın. Aslında düşünüyorsun ama istediğin şey olmadığı için düşündüklerini dahi yok sayıp, düşünemediğini iddia ediyorsun!
Zor, biliyorum.
Şimdi, kendime unutturduğum o şeyi hatırlama zamanı mıydı?
Belki... Hayır zamanı değildi! Önce almam gereken bir intikam vardı. Bu sırrın vakti, tehlike çanları çalmadan gelmeyecekti. Ve bu sırrın tek bilinmeyen yanı, çanı kimin çalacağıydı.
Sevgili annemin, kulağımdaki şeytani seslerine kulak asmıştım bir süre. Anneme ait cümleler bir şeytanın sesi aracılığı ile kulağıma ulaşıyordu. Bu sesi uyandıran etkenler, hala net değildi. Ama bu sesi susturan bir çok şey vardı. Birincisi ve en önemlisi, onun istediğini yapan bendim. İstediği yaptıktan sonra, kendine yeni bir şey bulana kadar susmayı tercih ediyordu. Barkın'a teslim olmamı istediğinde bunu yapmıştım ve karşılığında zihnimin özgürlüğünü kazanmıştım. Öyle ki, oturduğumuz itiraf sofrasına kadar her şey güzeldi. Şimdi, o masadan zihnimdeki sesle kalkmıştım ve yine onun dediklerini yapmam için kulağıma şeytani fısıltılarını sunuyordu.
Ama o sesten kurtulmanın iki yolu daha vardı. Ona uymaktan ziyade, istediği şeyin imkanını ortadan kaldırmaktı biri. Eğer istediği şeyi yapmak istemiyorsam, ona; istediği şey için herhangi bir olasılık bırakmadan meydan okumalıydım. Bu yol, beni en çok zorlayan yollardan biriydi. Birkaç kez denememe rağmen, hiçbir zaman başarılı olmamıştım ve her defasında kendimi ona yenik düşerken bulmuştum.
Diğer yol ise, ilaçlardı. Doktorların verdiği sakinleştirici adı altındaki zihnin düşünmesini engelleyen uyuşturucular! Güya ilaç... İnsanı mekanik bir robota döndüren küçük kapsüller. Düşünmemi engellediği için reddettiğim bir yoldu. Klinikte kalmayı da bu ilaçlar yüzünden hiçbir zaman istememiştim. İlk defa psikoloğa geldiğimde, olayın ciddileşeceğini bildiğim için, irtibatı kesmiştim. Şimdi kendimi kendi ellerimle bu deli hastanesine kapatmıştım, girmesi kolay olsa dahi çıkması hala belirsiz bir olasılıktı. Bu olasılığa tutunmaktan başka bir şey yapamazdım şimdilik. Beklemem gerekiyordu, hastaneden çıkış biletim bu ufak olasılık olacaktı.
Sonuç olarak zihnimdeki sesten kurtulmak için feda etmem gereken birçok şey vardı her defasında ve bu ses asla tam olarak kaybolmayacaktı. Her defasında, birçok şey kaybedecektim...En son, kendimi.
Sahte hemşire olayı ile bizzat ilgileneceğini söyleyen Barkın'a yardımcı olmak için boş durmamıştım. Doktorum, sonunda ondan istediğim kişiyi bana getirmişti. Şimdi hastanede, doktorumun odasında, baş başa ve karşılıklı oturuyorduk. Aslında Barkın oturup, sadece beni beklese de ben halledecektim. Fakat bu işte Barkın'dan yardım istememin bir sebebi vardı. Piyon, siyah-beyaz; beyni uyuşuk piyon, Barkın! Hangi taraftaydı? Kimin ak, kimin kara olduğunu bilmediği halde, kimin yanında durmayı tercih edecekti? Kime inanıyordu, bunu öğrenecektim. Çok basit bir istekleydi sadece, yapabileceği halde yapamadım mı diyecekti yoksa benim güzel, uslu sevgilim, Barkın olmayı mı tercih edecekti...
''Neden seni ilk çağırdığımda gelmedin?''
Duyacağım cevaplar umurumda değildi sadece onu rahatlatmak adına konuşmayı uzatıyordum. Korku, çoğu zaman hata yapmayı engellese bile, tırsak insanların korkusu onları sadece daha büyük hatalara iterdi. Karşımdaki kadının hata yapmasını istemiyordum. Ellerini dizlerinin üzerinde kenetleyip, stresle avuç içlerini birbirine sürttü. Bakışları, suçlu olan her insanda olduğu gibi yerdeydi. Gözlerime bakmaktan çekinmemeliydi oysaki.
''Ben, ben sadece yapamayacağımı düşündüm...''
Kaşlarım havalanırken, başımı hafifçe eğdim ve alaylı bir gülümseme ile ona baktım. Böyle bir ihtimalin olmadığını çok iyi biliyordu. Titreyen gözlerini gözlerime çevirirken, heyecanla atıldı.
''Ama yapacağım. Gerçekten, yapabilirim! Lütfen...''
Stresli ifadesi ile yüzüme bakarken, sırtımı koltuktan ayırdım ve öne doğru hafifçe kaydım. Kollarımı koltuğun iki yanına yasladım.
''Yapacaksın, zaten! Bana yeterince zaman kaybettirdin. Yarın gidiyorum ve sen bugün gelmeseydin ne olacağını biliyor muydun?''
Hızla başını salladı. Korkusunun kokusu odayı sarmaya başlamıştı.
''Biliyorum, biliyorum...Geldim, yapacağım.''
Gülümseyerek arkama yaslandım. Rahat bir nefes alıp verirken, elimi ne duruyorsun dercesine salladım ve kapıyı gösterdim.
''Babalığımı daha fazla dışarıda bekletme lütfen, içerisi onun için daha güvenli.''
Kaşları hafifçe çatıldı, cümlem ironi ve mecaz üzerine kuruluydu. Aslında başka hiçbir cümle de bu kadar güzel tasvir edemezdi babalığımın durumunu. Oldukça açık bir cümleydi, anlayabilen için. Oturduğu yerden hızla kalktı, başını salladı birkaç kez ve kapıya ilerledi. Henüz odadan çıkmamışken arkasından uyarmak için konuştum.
''Dediklerimi yap sadece, ne eksiği ne de daha fazlası!''
Bedenini hafifçe bana çevirip tekrar başını salladı. Dudaklarının arasından fısıltı halinde 'tamam' çıktı ve odayı terk etti.
Onun gidişinin hemen ardından sevgili doktorum odaya girdi. Yüzünde çekingen bir gülümseme ile bana baktığında, onun aksine rahatça gülümsedim. O kadını buraya getirdiği için onunla gurur duyacağımı düşünüyordu. Ona istediğini vermek için gülümsememe içtenlik kattım ve oturduğum yerden kalktım.
''Aferin doktorum!''
Küçük adımlar ile yanına varıp, koluna dokundum. Elimi geri çektiğimde, elini hızla az önce dokunduğum yere koymuş ve bakışlarını oraya çevirmişti. Haline içten içe acırken tekrar bana baktığında çenemi kaldırdım.
''Lütfen arkasından git, şikayet ettiğinden emin ol. Benim için...''
Başını salladı hızla.
''Sonra?''
''Sonra... Yanıma gel."
Yüzündeki gülümseme ile başını salladı tekrardan. Gözlerimin içine baktı bir süre hevesini belli ederek ve arkasını dönüp odadan çıktı. Henüz sabahın erken saatleriydi, bu iş bugüne kalmasaydı apar topar halletmek zorunda kalmayacaktık. İşin eğlenecesi biraz kaçacaktı fakat ben yine de hatırladıkça zevk alacaktım. İşin eğlenceli kısmı daima bana özel olacaktı.
Doktorumun odasını terk edip, kendi odama doğru adımladım. Ortalıkta görünmek, bu klinikte pek de hoş şeylere neden olmuyordu. Doktorum, neyseki benden yanaydı da o varken özgürce hareket edebiliyordum.
Odama girdiğimde, kapımı örtüp yerimde hafifçe sekerek yatağıma ilerledim. Şimdi uzanmalı, huzurla olacakları beklemeliydim. Çok değil, bir süre sonra her şey istediğim gibi olacaktı.
.....
Bir sonraki bölüm buradan devam edecektir... Psikolojik çıkarımları özete yazdım ki bir sonraki bölüm de sizleri doğrudan birkaç sahne ile başbaşa bırakabileyim.
Okuyan gözlerinize ve okurkan hayal eden düşüncelerinize teşekkürlerimi sunuyorum...💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
C-ESARET+18 (2020)
ChickLit17.YAŞIMA HİTABEN, İnsanlara güvenini kaybetmiş, delirmemek için çabalayan, hayata tutunmaya çalışan genç kız adına... ... ⚠️Kimse kitap içinde ahlak bekçiliği yapmasın, senin tarzın değilse okumayabilirsin. ⚠️Okuyabilmen için felsefe ne demek bilme...