(CESARET +18)/ İtiraf Sofrası

8.7K 307 114
                                    

Hepinize güzel ve etkileyici okumalar dilerim. 💜

🍷

İyi bir insan olmak, iyi bir insan kalmak için çok uğraşmıştım. Uğraşmaya devam ediyordum. Geçmişim belki biraz kirliydi ama geleceğim her şeyi ile benim elimdeydi. Geleceğimi, isteklerimle dolduracaktım sadece. Ve isteklerim uğrana feda edeceğim, onca şey ile.

İyi biri olmak istiyordum, ama bu toplumun yargılarına göre değil, kendi yargılarıma göre olacaktı.

Toplumun bir halt bildiği yoktu. Ben bendim, benim kendi yargılarım vardı, kendi doğrularım vardı ve bu yargılarım için kendime ayak uyduracaktım, topluma değil.

Hizmetliler akşam sofrasını salona kurup, evi terk ederken bende masanın başında gözüme takılan birkaç şeyi düzeltmeye çakışıyordum. Bir yandan da saati kontrol ediyordum, Barkın'a, yarım saate gelmesi için mesaj atmıştım. Babalığım, erken gelmişti biraz. Geldiği gibi de kısa bir hoşgeldin konuşması yapmıştık kendimizce, gereksiz samimiyete bulaşmadan.

O odasına çıkıp, dinlenmeyi tercih ederken bende bir boka yaramayan ilaçlardan sınırı aşarak birkaç tane daha almıştım ve kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.

İçimdeki dürtüleri ilaçla susturmak pek de sağlıklı değildi. Özellikle benim gibi bir kadın için. Çoğu zaman ilaçları kullanmazdım, bir şeye yaramadıklarını düşünürdüm ve bu süre zarfında da bastıramadığım düşüncelerin esiri olurdum. İçimden bir ses sürekli birilerine zarar vermem gerektiğini söylüyorken bilinçli işlenmiş bir cinayetin katilimi olurdum yoksa bilinçsiz mi? Bilinçsiz olsa bile bu bilinç dışı durum beni masum yapmaya yeter miydi? Masum olmak demek kendini kaybetmek demek değildi, bu durumda bilinçli de olsan bilinçsiz de olsan masum olamazdın. Bu yüzden masumluk ne Reha'ya yakışıyordu ne de Alex'e!

İkisi de bir girdaba kısılmıştı, beynim jouska döneminde kalmıştı.

(Jouska*: Zihinde gerçekleşen istemsiz farazi konuşmalara denir.)

Ve benim zihnim, bana hiç masum gelmiyordu. Ne geçmişimde, ne de şimdi. Bu hastalık bana bulaşmadan önce dahi, masum değildim ki. İnsanları kırmaktan çekinmezdim, elim ayağım sabit durmazdı. Sataşırdım, kavga ederdim, kırardım, annem dışında kimseye müdanam olmazdı.

Şimdi işler, bu hastalıkla beraber çocukça sataşmalardan daha da ileriye gitmişti. Zaten alt yapısı hazır olan bir duygum, sınıra ulaşmaya başlamıştı.

Zil sesi kulaklarıma dolduğunda, kapıya ilerlerken, yukarıya bağırdım.

"Aşağı in, Barkın geldi!"

Ki çağırmasam, Barkın'la başbaşa bir yemek yesem, gecenin sonunda yine birbirimize dokunsak, ona istediğini versem...Beni sevdiğini yine söylese, her şey mükemmel olabilirdi. Barkın'la başbaşa kalma düşüncesi karnımda kramplar oluşmasına yol açarken, ürperdim.

Bu adam, Mavi'den çok daha farklı hissettiriyordu. Her şeyden farklı hissettiriyordu. Ona ait olmak, benim olması, ona ait bir duyguyu içimde taşımak... Terleyecek kadar heyecana kapılıyordum düşündükçe.

Kapıyı açtığımda, hızla gözlerimiz buluştu. İçimdeki his, özlemek miydi bilmiyorum ama yüzümde onu görünce aptal bir gülümseme oluşmuştu. Öne atılıp, kollarımı beline sardım.

"Hoşgeldin."

Dedim alnımı göğsüne yaslayıp, kokusunu içime çekerek geri çekildim. Kollarını bedenimin etrafına geçte olsa sararken, bakışları arkama odaklanmıştı.

"Hoşbuldum, bebeğim."

Küçük kelimelerinin hastasıydım. Sesine yakışan kelimeler kullanmayı iyi biliyordu, kelimleri kullanırken ses tonundan ima ettiği şeyler bile hoşuma gidiyordu.

C-ESARET+18 (2020)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin