5

646 53 4
                                        


Ne kadar süre o halde bekledim bilmiyorum. Zaten zihnim benimle oynar gibi açılıp kapanıyordu. Ya da o çirkin adam bir şeyler yapmıştı. Bilmiyorum. Kendime geldiğimde karşımda hafif bir ışık hüzmesiyle oturmuştu. Ayağıyla ayağımı dürtüyor beni uyandırmaya çalışıyordu. " uyan çocuk yeter bu kadar bekledigim" dedi ve iğrenç bir burun çekme sesiyle odaya tükürdü.

" şimdi bana babanın sana verdiği kodları söyle" dedi ıyice yanaşıp yüzüme yüzüme nefesini verirken. Tanrım kusacaktım. Bende garip bir hareketsizlik vardı. Başımı dahi ceviremiyordum. " b-ben ne dediğini anlamıyorum" diyebildim. Zor çıkan sesimle. Tanrım kod diyordu. Kod neydi? Neyin kodu? Kod ne demekti ki?

Ayağa kalktı. Az önce vurduğu ayağıma sert bir tekme geçirdi. Ağlamak istiyorum. Ağlarsam geçecek diye düşünüyordum. Ama babam ağlama demişti. Ben ne yapacagimi bilmiyor sadece acı çığlıkla bağırmıştım.

Eğer bu dünyada iyiler iyi kötüler kötü sonla karşılaşır diye bir gerçek vardıysa şu an ne olursa olsun ben bu durumdan kurtulacaktım. Ama ya yoksa ? Ben bu ihtimali istemeden de düşünüyordum. Ve korkumdan algılarımın tümü kapalıydı.

" Bak çocuk tekrar sormayacağım. Söylediklerimi ikiletmeyi sevmem. Ben soracağım sen cevap vereceksin. " dedi yine iğrenç burun çekme sesiyle devam etti " tek şansın var cevap ver ve kurtul ya da bu delikte yaşa. Önünde sonunda kendin gelip bana yalvararak kodu söyleyeceksin "

Yarı baygın sekilde mırıldandım " kodun ne olduğunu bilmiyorum ama.. Ama babam seni bulursa- " diye devam edecekken yüzümde acısını tarif edemeyechim bir acı hissettim. Tokat attığı yer yanıyordu ve dudağımdan kan aktığını hissettim. Tanrım niçin hareket edemiyordum. Başımı dahi oynatamıyordum.

Tokat yedikten sonra zihnim kendine geldi tabi. Babamın verdiği telefona ulaşmam lazımdı. Ama şu an nerede olduğuna dair hiç bir fikrim yoktu. Çünkü her yer karanlık sadece bu iğrenç adam benden laf almaya gelirken kapı aralığından gündüzse gün ışığı giriyor. Geceyse elindeki fenerin ışığını gözüme vuruyordu. Ve ben şu an kaldığım odanın ahşap oluşundan başka hiç bir şey bilmiyordum.

Ne kadar orada kaldım bilmiyorum. Eskiden babamın gelişini hesaplamak için sol elimin parmaklarından başlardım. Her gün bir parmağıma işaret koyardım kalemle. Ellerimin parmakları biter ayaklarıma başlardım. Onlarda bitince tekrar ellerime başlardım. Ve son parmağa gelince sabah babam yanımda uyanmış olurdu.

Peki şimdi nasıl hesap edecektim. O iğrenç adam içeri girmediği sürece gündüz mu gece mı olduğunu dahi ayırt edemiyordum. Günler neydi? Saatler kaçtı? Ben önce ailemi sonra soyadımı kaybettim. Şimdide günleri saatleri zamanı yitirdim. Nefes almak artık saçmalıktı.

Çıldırmama ramak kalmıştı. Bir ay tam bir ay konuşmadım. Ağzıma zorla tikistirilan iki parça ekmek ve su dışında birşey yemiyordum. Zaten onları da bana o iğrenç adam sırf hayatta kalayım da bilgi vereyim diye veriyordu. Kaçırdığı bir nokta vardı.

Ben kodun ne olduğunu bilmiyordum. Ben kod ne demek onu bile bilmiyordum.

Gözümü açtığımda oda aydınlıktı her zamankinden farklı olarak. Başımı hafif arkaya çevirince yatak olduğunu fark ettim ve yatakta annem baygın şekilde uyuyordu.

Anne! Annem ne zaman gelmişti. Hep burada miydi?

Son kalan gücümle ufak bir inildeme düştü dudaklarımdan " ann- annee" diyebildim. Boğazım öyle ağrıyordu ki. Ağlasam 3 gün boyunca susturamazlardı beni eminim. Ama ağlamadım. Babam öyle demişti.

Annem beni duymadı. Ağzı yüzü kan içindeydi. Tekrar tekrar cagirdim. Fısıltıyla. Duymadı. Bilseydim son kez göreceğimi belki olabildiğince cagirirdim annemi. Ama şu an korkudan, halsizlikten sadece fısıltı dökülüyordu dilimden.

Gratefulness/ Minnet Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin