Kapının tıklatılması bizim için bi anlam ifade etmiyordu. Tıpkı gün ışığının içeriye sızması gibi. Biz canla başla başladığımız işi bitirmeye odaklanmışken hiç bir kuvvet bizi alıkoyamazdı heleki düğün günden sonraki ilk günümüzse. Nihayetinde yeni evli genç çifttik yahu! Sabah kahvaltısında da olmayiverelim. Tabi bu istisnai durumu korede evimizde uygulamak biraz yürek isterdi. Fakat şu an hollandada düğünden sonraki balayı suitimizdeyken heleki aşağıda Park babanın büyük boylu adamları varken biraz daha evlilik bahanesiyle aşağı inmemeyi göze almıştık.
"Yha düzgün koysana bak bitmek üzereyken dağıtacaksın."
" Baek eli titreyip mesafeyi ayarlayamayan sensin "
" Şu an çok saçmaladın Yeol. Neyse çok heyecanlandım bitsin de devirelim. "
Son taşlar elimizde hala dizmekle meşgulken kapının önünde Park babanın sesini duymamızla olduğumuz yerde kaldık. Neredeyse nefes dahi almıyorduk ki, o da varlığımızı yok sayıp aşağı insin. Tabi bu sadece bizim istegimizdi. Yoksa tıklanan kapı şu an ki durumun isteğimizin tam tersini kanitlar nitelikteydi.
" Çocuklar uyanık olduğunuzu biliyorum. Kapıyı açın! " dedi Park baba. Dedikleri normal kelimeler olsada emredici sesi elimizi ayağımızı birbirne dolandırmaya yetiyordu.
Uyumayıp domino taşlarını sabaha kadar dizmiş olduğumuzu öğrenmesi hiç hoş olmayacak...
Kapıyı açtık, içeriye garip bir edayla girdi. Normalde diktiğimiz taşlara bakması gerekirken ilk işi yatağa bakmak olmuştu.
" neden kahvaltıya inmek için yukarıya gelmem gerektiğini sorabilir miyim. ?"
Park babaya verecek tek bir cevabımız yoktu. Öylece durduk önünde. Şu an ortamı bozacak ufacık bir desteğe ihtiyacımız vardı. Bende kullandım. Ayağımı diktiğim son taşa vurdum hafifçe ve şov başladı. Park baba ne kadar kızsa da bu taşların dağılışını dağılırken dans edişlerini seviyordu. Öyle de oldu çatık kasları bizi es geçip taşlara takıldığında benle Yeol derin bir nefes alabildik.
" ben çok terledim baba duş alıp insem olur mu" dedim kendimden kötü kokular geliyormuş gibi burnumu kıvırırken.
" al bakalım bekliyoruz". Ne yani siz inin ben gelirim diyemedim tabi. Peki diyip banyoya yol aldim. Suyu açmamla içerde mırıltılar duydum fakat kulak asmadım. Sonra acaba Yeol e nutuk mu çekiyor diye merakımdan kapı pervazında durup içeriyi dinledim.Keşke dinlemeseydim.
" gece boyu sadece taşlarla mı oynadınız evlat" dedi Park baba garip bir imayla. Ne demek istiyordu ki.
"Evet baba başka ne bekliyordun?" Dedi Yeol babasının ima dolu sesine zıt sakinlikle. " hem o nasıl bir soru baba " diye devam etti." sakin ol evlat sadece zarar görmenizi istemiyorum. Biliyorsun bu evlilik kağıt üzeri. " biliyorum. Biliyorduk. Oyundu. Düzmeceydi. Kâğıt üzeriydi. Neden ısrarla söylüyordu ki Park baba.
" farkındayım baba ama sen sürekli diretince altından başka şeyler arama isteğim oluşuyor. Açık konuşalım mı baba" dedi Yeol. Yeol u tanımasam bu cümlenin yine ona ait olduğunu anlardım. Çünkü o kadar net o kadar düz bir insan ki içinde ne varsa aklında ne kaldıysa sorar söyler. Belirsizlikleri sevmez netlik onun için herşeydir.
" Ah! Beni yanlış anlama evlat sizin için endişelendim. Gençsiniz bazı şeylerin farkına varmadan yanlışlıklar yapmanızı istemiyorum." Dedi Park baba. Mevzuyu şu an alıyordum. Bu evliliğimizi gerçekle karistirmamizdan korkuyordu. Belki de haklıydı. Çünkü o bir Park Chanyeol iken ben bir Baekhyun'dum. Evet minnet borcum vardı. Belki Chanyeol küçükken bana üzüldüğü için destek oldu. Fakat ben sadece Baekhyunken, Park Chanyeolle gerçekliğe adım atmak mı? Aynı cümlede geçmesi dahi imkansızdı. Park baba da bunu ima etmiyor muydu zaten.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gratefulness/ Minnet
FanfictionMerhaba ben Park Beakhy.. ahh özür dilerim Byun Baekhyun. 7 yıllık evliliğim bitmiş olsa da henüz alışamadım. Her neyse. Şu an benim restoranımda eski eşim Park Chanyeol bir kadınla benim yaptığım yemeği yiyerek soft bir sohbet içerisinde. Kıskanıyo...