8

605 50 7
                                    

Bir zamanlar saatlerle günler, aylarla pek işim olmazdı. Babamın gelişini hesap ederdim. Sonra o aktivitem de elimden alınınca umursamadım zaman akışını. Karanlik olunca uyu güneş çıkınca uyan, okul varsa git yoksa otur, düşün... düşün.

Bir süre sonra gün ışığı gece karanlığı da elimden alındı. Yine oturdum, düşündüm. Konuşmak gereksiz bir eylemdi. Uğraşmadım. Şimdi benim haberim yokken dilimden dökülen cümleye ben bile yabancıydım. Onca aydan zamandan sonra ilk kelimem bu mu olmalıydı. Hiç bir fikrim yok

'Çok güzel gülüyorsun '

Bilsem böyle kocaman güleceğini kalbini kalbimin üzerinde hissedeceğimi daha önceden der miydim? Bilmiyorum. Gizlemeyeceğim, gücümü topladığım ilk anda derdim.

Zaman öyle hızlı akıyordu ki. Tutamıyordum yetişemiyordum. Evin içinde tekerlekli sandelyeye bağlı bir çocuk nasıl yetişemiyor demeyin. Her gün doktor kontrollerim, tedavilerim, Chanyeolun benimle ilgilenmeleri bahçeye çıkarıp kitaplar okumasıyla geçiyor. Hiç mi gelişme göstermedim. Gösterdim tabi. Ben Baekhyun'um siz beni tanımıyorsunuz hala. Küçücük bir bedene sahip olabilirim ama beni ben yapan diğer bütün duygularım bedenimi aşar. Bu yüzden azmim, hırsım inancım gün gün değişiyor artıyordu. Ve ben artık iki kolumu da rahatlıkla oynatabiliyordum.

Belimin altını hala hareket ettiremiyordum ama his vardı. Karıncalanma vardı. Ve bu bana umut veriyordu. Zaman geçmişti neredeyse 11 yaşımı dolduracaktım. Bu evde yaşayalı 2 yıl falan oluyordu.

Chanyeolun annesi arada sırada onu görmeye gelirdi. Çok güzel bir kadındı. Zarifti. Annemle çok iyi anlaşabilecek türden biriydi. Her gelişinde beni öper tam celtinmen bir beyefendi olduğumu söylerdi. Onun geldiği gün Yeol ayrı bir mutlulukla güler konuşurdu. O yokken çok mu etkileniyordu, hayır. Çünkü o kadar güzel sevgi verip ilgileniyordu ki farklı zamanlarda kötü düşünmeye kimsenin gücü olmazdı.

Bana celtinmen diyordu fakat eski eşi tam bir beyefendiydi. Onun geleceği gün evden erken çıkardı. Rahatsız olmasını istemezdi. Gerekirse evde kalabileceğini söylerdi. Birbiriyle konuştukları zaman yüzlerinde daima gülümseme olurdu. Aralarında aşılmaz bir güven ve sevgi vardı.

Yorulduğunu söylemişti annesi. Chanyeol e anlatırken duymuştum. Babasının iyi bir insan olduğumu fakat bazı şeylerin olduğunu ve kendisi bunu aşamadığını söylüyordu. Anladığım kadarıyla işinden dolayı üzülmüş sonrada gitmek istediğini söylemiş. Park amca onun üzülmesine dayanamamış boşanmışlar. Ama hala aralarındaki arkadaşlık imrendirecek derecede.

Bazı günler canımız o kadar sıkılırdı ki ne yapacağımızı düşünürken Yeol domino taşlarıyla eve geldi. Beni aldı kucağına. Ha bu arada boyu beni ikiye katlardı. Gücü de öyle yanında gerçekten bebek gibi kalırdım. Bunu soylemekten çekinmezdi de. Bebeğiymişim onun. Her neyse yere bıraktı beni ayaklarım öne uzanmış sadece üst bedenimi kontrol edebiliyordum. Önüme bir kağıt serdi. Şekli park ailesinin sembol şekliydi. Sonra kucağıma yığınla taş bıraktı. Başladık salonun girişinden bütün odaya kadar gece boyu uyumadan ben yerde sürünerek Chanyeol o taraftan bu tarafa koşturarak dizdik ufak bir hatada el titremesinde bütün emeğimiz yerle bir olacaktı.

Bir dakika! acaba bu da benim el koordinasyonun için miydi? Aman her neyse güzel bir oyundu. Çok çok az kalmıştı bir gece daha uğraşsak güzel bir şekil elde edecektik. Kule yapma aşamasında değildik elbet ama dizilen taşların devrilmeleriyle güzel bir şekil çıkacağına inanıyorduk. Tabi ufak bir hata yapmasaydık. Sabahın ilk ışıklarıyla salon kapısı bütün heybetiyle açıldı. Karşımızda şaşkın ve hafif sinirli Park amca. Önümüzde böyle devrileceğini tahmin etmediğimiz taşlar ortaya çıkan manasız görüntü.

Gratefulness/ Minnet Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin