29

411 38 37
                                        

Sehunun bir şeyler dediğini algılıyordum ama kelimeler bir türlü birleşip manalı bir cümle oluşturmuyordu zihnimde. Yeol bunu fark etmiş olacak ki az önce gitmeye çalışan bedeni beni daha sıkı sarıp telefonu usulca eline alıp kapattı.

"Keşke sen evde kalsaydın" dedi kendi kendine konuşuyor gibiydi. "burada olmaman gerekiyordu" diye devam etti. Konuştukça beni daha sıkı sarıyordu ve bunun farkında değildi, biliyorum.

"Iyiyim, sadece... sadece artık bitti. Her şey gerçekten bitti." Evet her şey bitmişti. Yanan o evi görünce kabullenmeyen bedenim bir şeyleri kabullenmişti. Annemin olmayışını, o evde yanarak can verişini, çocukken aklımın almadığı acıları yeniden yaşamıştım bu gece.

Ben o zamanlar kolayca unuttuğumu varsayıp yeniden hayata tutunmuştum ama bu geceden sonra nasıl tutunacağımı bilmiyordum.

Yeolun elinden telefonu alıp göğsüne yaslı kafamı çekmeden Park babayı aradım.

"Iyi misiniz haberi aldım eve dönün bekliyorum evlat" sesi gururlu bir babaya aitti ve bir nebze tedirginlik kokuyordu kelimeleri. Konuşamamak gözlerimin bugulanmasina sebep olunca derince yutkundum

"Baba" diyebildim fısıltıyla duyuyordu biliyorum pür dikkat beni dinliyordu. "Babamı getir artık lütfen." Cevap gelmedi. Cevap veremedi.

Düşmemek için, tutunabilmek için, nefes alabilmek için "baba.. lütfen." Dedim fısıltıyla beraber yalvarışımı hissetmişti muhtemelen sadece eve gelin diyebildi ardindan cevap veremedi. Her şeye gücü yeten Park babanın bana cevap verecek gücü yoktu. Yanağıma düşen bir damlayı hissettiğimde düşenin bir yağmur tanesi olmadığı aşikardı. Ilık bir damla yağmur olamazdı. Yeolun içinde biriktirdiği yağmur tanesiydi. Biri kendi yanağını terk edip benim yanağımı istila etmeye gelmişti.

Kapadım gözümü. Beni arabaya yerlestirdi. Kemeri taktı. Gözümü açtığımda ilk defa şoförün yanındaki yolcu koltuğunda oturduğumu fark ettim. Hemen ardından şoför koltuğuna oturan Yeol dahada şaşırttı beni. Kemerini taktığı gibi buruk bir gülümseme verip arabayı çalıştırdı. Eve gidene kadar elimi bir saniye dahi bırakmamıştı.

Bu kadar içime işlerken bir gün onu Sky in kollarına nasıl bırakacaktım. Bunun cevabı sınır tanımaz hayallerimde bile yoktu.

Eve geçince direkt odama geçip üstümü dahi değişmeden yatağa geçtim. Uyumam ve unutmam gerekiyordu. Yeol babasının odasına gitmek için ayrılmıştı benden. Muhtemelen o kadınla çocuğun yurt dışına gönderilmesi ve yaşamları hakkında babasıyla konuşma yapacaktı. Gözümü kapadım. Bir süre sonra yatağımın kenarı çökünce geldiği fark ettim. Usulca sarıldı. Saçlarımı öpüp huzurlu bir uyku diledi.

Içimdeki bunca boşluğa rağmen sırf o diledi diye huzurlu bir gece olmuştu sahiden.

Sabah uyanınca kimse dünden bahsetmiyordu. Herkesin üzerini örttüğü bir gün olmuştu. Bende dahil. Kahvaltıdan sonra okula gitmek istediğimi söyleyince Yeol karşı çıktı. Yapmamız gerekenler var deyip kendimize okul izni vermiş saydık. Yapmamız gerekenler ise alışveriş yapmakmış. Yaparız.

Rahat şeyler giyinip çıkmıştık evden. Gideceğimiz mağaza belliydi. Vardığımızda çalışanlar hemen Yeol 'ün etrafını sarıp kıyafetler için önerilerde bulunuyorlardı. Benim için gelenleri görmüyordu gözüm. Kıskançlığımdan. Kibar dille ikimizde onları uzaklaştırdıktan sonra ergenler gibi alışveriş diye çıldırdık. Daha doğrusu ben kendimi kaybetsem de o pek çıldırmış gibi durmuyordu. En nihayetinde bir gömlek beğenince bende aldığı gömleği incelemek için elime almaya çalıştım. O an nasıl olduğunu anlamadan Sehun elimden gömleği aldı.

Gratefulness/ Minnet Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin