"Gizli görev için ikinizi görevlendirdim. Artık beraber çalışacaksınız."
"Ne??" diye sesli bir şekilde şaşırdık ikimiz de. Yanımda dikili duran Bright'a dönüp baktım. Meymenetsiz suratında iğrenme vardı. Sanki ben sana bayılıyormuşum gibi.
"Amirim bu adam hiç saha görevinde bulunmadı. Ayağıma dolanır benim. Ben tek çalışmaya alışığım. Yanımda kimseyi istemem. Hele de bir acemiyi asla." Yanında ben yokumuşum gibi konuşuyordu gereksiz herif.
"Ben seninle çalışmak için can atıyordum zaten. Amirim ben bu egoist herifle çalışmak istemiyorum. Beni başka bir göreve gönderebilir misiniz?"
Amir Aof bize çok sinirlenmişti besbelli. "Off" diyerek başını ovmaya başladı. Aha bağıracaktı birazdan bize. Alışmıştık artık azarlarına.
"Sizi bana parayla mı verdiler? Ben size bir görev veriyorsam onu yapmak zorundasınız. Ben amiriniz miyim yoksa sizin dilek ve şikayet kutunuz mu? Hadi gidin ben ne diyorsam onu yapın!"
İstemeye istemeye odadan çıktık. Meymenetsiz kapıdan çıkarken bana omuz attığı için öne geçip ilk o çıktı. Zorba herif senden nefret ediyorum. Bu şubede hatta tüm şehir emniyetinde seni seven biri var mıdır acaba?
Tüm bunlar kafamdan geçerken o ruhsuz suratını bana döndürmüş bir şeyler geveliyordu. Ne diyon gereksiz? Sen hep konuştuğunda ben seni duymamak için volume düşürüyorum beynimde.
"Yarın mekana gideceğiz sana mesaj atarım yer ve zamanı. Sakın geç geleyim deme. Zaten çoluk çocuğu polis yapıp veriyorlar elimize. Bir de işi batırma bari."
"Çok konuşma. Seninle iş yapmaya bayılmıyorum ben de. Bir an önce yakalayalım şu suçluları da bitsin bu işkence."
Küçümseyici bir gülümsemeyle dönüp arkasını gitti. Ah bu hayatımın en kötü günü galiba. Bir hafta önce Amir Aof'a beni saha görevine vermesi için yalvardığım güne lanet olsun. Eğer bu egoist, bencil, sadist herifle çalışacağımı bilseydim o gün istifamı basardım.
Nah basardım istifayı. O kadar borcu nasıl ödeyeceğim? Neyse hemen bitecek bir gizli görevdi zaten. Abartmanın alemi yok. Ömür boyu bu adamın suratını çekecek değilim ya?
~
2. yılım dolmak üzereydi teşkilatta. En büyük hayalim polis olmaktı. O üniformayı giyip kasıla kasıla yürümek isterdim hep. Suçluların peşinden koşup, onları adalete teslim etmek. Daha güzel, daha iyi bir dünya için çalışmak. Ama ne oldu beni masa başına verdiler. Yeteneklerimi kullanmak istemediler. Bütün gün tutanak tutup, evrakları düzenleyip arşivliyorum.
Benim hayalimi bu Bright Vachirawit denen meymenetsiz yaşıyordu. İstediği zaman emniyete gelir, bazen günlerce ortalarda gözükmezdi. Neymiş efendim gizli görevdeymiş, tüm gün suçlu peşindeymiş falan filan. Pehh palavra hepsi.
Tamam bugüne kadar peşine düştüğü hiçbir davadan eli boş dönmedi. Kabul ediyorum sadece 5 yıldır bu işi yapıyor olduğu halde çoğu suçlu onun sayesinde yakalanmış olabilir. Ama bu onu övebiliriz anlamına gelmiyor. Adam gıcık bir kere. Burnu havada, benmerkezci, herkese havadan bakıyor.
Tek bir insanla normal bir sohbeti olmadı ya da ben görmedim bunca zaman boyunca. Yanına kimi verdilerse ortak olarak, hepsi kısa zamanda başka ortak talebinde bulundu. Kimseyle geçinemiyordu ki gıcık.
Son piyango da bana vurmuştu işte. Hayır ben anlamıyorum Bright ve beni yan yana düşünürken Amir Aof'un aklından ne geçiyordu acaba? Yani nasıl bir ruh halindeydi ki onun ve benim ortak olabileceğimizi düşündü?
"Win, geçmiş olsun kara haberi aldım, Bay Suratsızla ortak olmuşsunuz. Bundan sonra beraber çalışacakmışsınız." Çalışma arkadaşım Temp'ti bunu söyleyen. Çalışma masasından sandalyeyle kayarak yanıma yanaşmış, suratına iğrenç bir sırıtış yerleştirmişti.
"Çakarım ağzına bir tane. Yok öyle ortaklık falan. Tek bir iş sadece, davayı çözünce kurtulucam o meymenetsizden tamamen."
"Tabi canım tek bir iş. Bir de bakıyormuşsun iyi anlaşıyormuşsunuz, devamlı çalışıyormuşsunuz artık. Hep hayallerindeki gibi adalet peşinde koşan bir polis oluveriyormuşsun."
"Temp cidden seni dövüp memuriyetimi yakmak istemiyorum. İşine dön gerzek."
Eve kendimi zor atmıştım. Evrakları düzenle, oku, tekrar düzenle... Gözlerim ağrıyordu artık. İnsanlara polis olduğumu söylediğimde hayal ettikleri kesinlikle bu değildir eminim.
Mali suçlarla mücadelede çalışıyordum. Hırsızlar, dolandırıcılar, tefeciler, vergi kaçıranlar bizim işimizdi ama ben ne yapıyordum onların evraklarını düzenliyordum. Kesinlikle hayalim bu değildi. Hep Bright gibi havalı olmak istemişimdir. O adamdan nefret ettiğim kadar hayrandım da yaptığı işe.
Yiğidi öldür, hakkını yeme! Pislik bir insan olabilir ama çok iyi bir polisti. Kimseye söylemediği gizli kaynakları, muhbirleri vardı. Hemen her şeyden haberi olurdu. Daha biz bir olayı yeni duymuşuzdur o çoktan suçluyu yakalamıştır bile. Öyle bir polisti işte. Gizliden gizliye ona çok imrenirdim. Keşke ben de onun gibi bir polis olabilseydim. Belki de en çok bu yüzden nefret ediyordum ondan.
Yarın olmasını hem istiyordum hem de istemiyordum. Neden ilk saha görevimi böyle bir adamla yapmak zorundaydım ki? Tanrım beni hiç mi sevmiyorsun?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Officer || BrightWin✔️
FanfictionBright ve Win birbirlerinden nefret eden iki polis memurudur. Bir gizli görev için birlikte çalışmaları istenirse ne olur? Birbirlerinden nefret ederken nasıl çalışabileceklerdir? Yoksa nefretleri zamanla yerini başka duygulara mı bırakacak? Kapak...