2.1

534 44 80
                                    

Toplantı odasındaki ağır kasvetli hava, herkesin üzerinde bir gerilim yaratmıştı. Ne olacağını, ne konuşulacağını bilmiyordu kimse? Müfettiş Luke masanın başında oturmuş, önündeki dosyayı inceliyordu gayet ciddi bir ifadeyle. Kimseden çıt çıkmıyordu. Sesini çıkarmaya bile cesaret edemiyordu kimse.

Yan yana oturmuş, kaderini bekleyen iki memurun üzerindeki gerilim daha fazlaydı. Win, kendinden çok, sevdiği adamın başına geleceklerden korkuyordu. Emin olduğu tek şeyse ne olursa olsun hem meslektaşı olan hem de sevgilisi olan bu adamın sonuna kadar yanında duracaktı.

Üzerindeki üniformanın ağırlığını ve üstünlüğünü sonuna kadar belli eden Müfettiş, kafasını kaldırarak gözlerini soruşturmanın baş kahramanı olan Bright'a dikti. Zaten az önceki manzara yüzünden hayli sinirli olan Bright, şimdiden nefret ettiği bu adamın, gözleriyle buluşunca içinde engelleyemediği bir öfkeyle yanıp tutuştuğunu hissetti. Ona bakan gözlerinde başka bir ifade görüyordu sanki. Amir-çalışan üstünlüğü değildi bu, başka bir şeydi. Henüz tam olarak anlayamasa da içinde korkunç bir düşünce filizlenmeye başlamıştı.

"Şüpheliyi ne hale getirdiğinizi gördüm, Bay Vachirawit. Bunu neden yaptığınızı bir de sizden duymak isterim."

Resmi tonunda kurduğu üstünlük, zoruna gitmişti kumral adamın. Sinirlenip yanlış şeyler söyleyebilirdi, tabi eğer masanın altından gizlice elini tutan ve kendine destek olduğunu belirten sevgilisinin onu sakinleştirmesine izin vermeseydi. Parmaklarına kenetli sıcak avucunu daha da sıkarak, sakin bir şekilde cevap vermeye çalıştı.

"Şüpheli dediğiniz şahıs, suçlunun ta kendisidir. Her ne kadar ifadelerinde kendisinin yapmadığını belirtse de, ortağım onu teşhis etmiş ve kendisini vuranın, o olduğunu teyit etmiştir."

"Ben size suçlunun kim olup olmadığını sormadım. Siz yalnızca soruma cevap verin. Adamı neden dövdünüz?"

Elinin içindeki, sevdiği adamın eli terlemeye başlamıştı, hissedebiliyordu. Belli ki çok gerilmişti bu durumdan ve korkuyordu. Ona dönüp de teselli etmemek için zor tuttu kendini. İşleri yokuşa sürmekten daha fazlasını yapmazdı bu durum. Nihayetinde karşısında hala bir cevap bekleyen herifin gözlerine bakarak, derin bir nefes alıp verdi sakince konuşabilmek için.

"Çünkü bir polis memurunu vurup, onu ölüme terk etmişti ve bu kişi benim ortağımdı. Onu yakaladığım sırada yine aynı şekilde bana silahını doğrulttu. Aramızda arbede çıktı ve kendime hakim olamayarak, ona vurmaya başladım. Ve sonuç bu Müşettif bey. Eğer bana pişman olup olmadığımı soruyorsanız? Size verecek cevabım şudur, hayır pişman değilim. O pislik benim canımı yaktı, ben de onun canını yaktım. Yine olsa yine yaparım."

Yanı başında duran adamın söyledikleriyle şoka uğrayan Win, olayı bi de Bright'ın ağzından duyunca yüreğinde bir sızı hissetti. Her şeyden çok sevdiği bu adamın o gün yaşadıkları geldi gözünün önüne. Ona doğrultulan silah, suçluyla ettiği kavga, yumruklaşmalar... Yüreği kaldıramadı daha fazla. Kafasını dağıtmak için gözlerini kapatıp, sessizce yutkunmaya çalıştı. Ama aklının bir köşesine kazınmıştı o görüntü. Ya ona bir şey olsaydı, kendi canı gram umurunda değildi ama sevdiği adamın ayağına taş değse kendi canı yanardı. O kadar çok seviyordu Bright'ı.

"Madem pişman olmadığınızı söylüyorsunuz, o zaman alacağınız ceza da sizi üzmez diye düşünüyorum Memur Vachirawit."

Elleri birbirine kenetli iki sevgili, verilecek kararı yürekleri ağızlarında bekliyorlardı. Luke masaya dayandığı ellerini birbirlerine kenetleyerek açıklayacağı kararın gerilimini daha da arttırmaya çalışıyordu sanki. Bright, bu durum karşısında daha da sinirlenerek üsten üsten bakan bu herife, içinde bastıramadığı bir kinle bakıyordu. Dişlerini sıkmaktan çenesi ağrımaya başlamıştı.

The Officer || BrightWin✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin