3. Part

1.3K 99 71
                                    

    Bilgisayar ekranımdan yüzlerce eşgal fotoğrafı akıyordu. Sisteme yüklediğim robot resmin ana hatlarına göre bir arama yapıyordu program. Saatlerdir bunun başındaydım. 

    Sabah merkeze gelir gelmez ilk iş olarak dün gördüğüm muhasebecimizin resmini çizdirip, sisteme yükledim. Gözlerim ağrıyordu artık akıp giden eşgallere bakarken. Bizim Bright efendiden ses seda yoktu henüz. Teşrif etmemişlerdi hala hazretleri.

    Oysaki dün merkeze gelince Şef Joss bizi paylamıştı. "Amir Aof'un haberi yok adamı elinizden kaçırdığınızdan. Zevzeklik etmeyi bırakın bir an önce o adamı tutuklayıp bu olayı çözün." demişti.

   "Acemilerle mi uğraşayım yoksa işimi mi yapayım Şef?" demişti zevzek.

    "Senin işin ikisini de yapmak." diye ağzının payını vermişti bizim meymenetsize Şef Joss.

    İçimden oh olsun diyordum. Pis herif, acemiymişim. Şu an yaptığım ne acaba? Ben kaç saattir adamı bulmaya çalışıyorum, onun götünde hala pireler uçuşuyordur kesin.

    Dalıp gitmişken ensemde bir ürperti hissettim. O gelmişti. Nefesi tenime değecek kadar yakınımdaydı. Donup kalmış, hareket dahi edemiyordum. 

    "Bulamadın mı hala bizim adamı? Sana güvenende kabahat. Kendi işini kendin halledeceksin, şaşmaz kural." Bir yandan söyleniyor bir yandan da omzumun üzerinden ekrana bakıp, kahvesini yudumluyordu.

    Sinirlenmiştim. Ağzının payını vermek istiyordum. Tüm işi ben yaptığım halde bana söylenmeye hakkı yoktu.

    Döndüm ve ona baktım. Yüzünü ilk kez bu kadar yakından görüyordum. Kavisli erkeksi burnunu, elmacık kemiklerini, kahvesini yudumlarken inip kalkan ademelmasını, kaşının altındaki kusursuz yara izini. Ki aynı yara izinden dudağının üstünde de vardı.

    Üst dudağındaki yara izinin bir çekiciliği vardı sanki. Bir kusur ancak bu kadar kusursuz görünebilirdi çünkü.

    Dudaklarına odaklandım. Dün beni o dudaklarla öpmüştü. Sert ve sahipleniciydi öpüşleri. Daha önce hiç bu açıdan bakmamıştım ona.

     Meğerse ne kadar öpülesi dudakları varmış. Öpülesi mi??

    Ne diyorum lan ben? Siktir. Kafamdan bunlar geçerken yönünü bana döndürüp bakmaya başladı. Burun burunaydık, nefesi yüzüme çarpıyordu. Niye bu kadar yakınımdasın uzak dur lan azıcık.

    "Geri gitsene. Burnumun dibine girdin." içimde tuttuğum nefesi tek seferde bırakmıştım. Ne zamandır nefes almıyordum acaba ben?

    "Gerizekalı mısın sen? Alt tarafı bir iş yapacaksın. Niye bu kadar gerginsin?" benden uzaklaşıp yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Hala rahat bir şekilde kahvesini yudumluyordu.

    Benim ise mideme ağrı girmişti. Nefes alıp vermem yavaş yavaş normale dönüyordu. Elim ayağım boşalmıştı. Ne oluyordu lan? Niye bu kadar gerginim? Hep bu pislik yüzünden. İnsanı geriyor, huzursuz ediyordu varlığıyla. Yürüyen negatiflik ne olacak!

    "Daha ne kadar sürer bu tarama işi? Biz bulana kadar adam yaşlanıp eceliyle ölecek davada böylelikle sonuçlanmış olacak."

    "Sabır diye bir kelime hiç duydun mu? Biliyorum diyorum, bu adam sistemde kayıtlı ve onu bulacağım."

    "Kendine çok güveniyorsun bakıyorum da."

    "Senden aşağı kalır yanım yok bu konuda. Ama egoistlik konusunda kimse senin eline su dökemez."

The Officer || BrightWin✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin