2.12

215 26 27
                                    

Zaman, güçlü bir ilaçtır. Günler geçtikçe insanın beynini uyuşturur, en unutulmaz denilen bile unutuluverirdi. Yan etkisi ise, hiç beklemediğin anlarda kendini gösteren kalp sızısı oluyordu.

İlk günlerde çok zorlandı Win. Öleceğini sanacak kadar çok yanıyordu kalbi. Kabullenemiyordu bir türlü onun gidişini.

Önce inkar etti. "Hayır, benden ayrılmadı. Ayrılamaz."

Defalarca konuşmaya çalıştı Bright ile. Tüm kapılar yüzüne kapanınca; Öfke evresine geçti.

Küfürler etti Bright'a. Lanetler okudu kendine. Ona bu kadar aşık olmasına öfkelendi. Kalbine kızgındı. Bir türlü söz dinletemiyordu hala onun için atan kalbine.

Pazarlığa oturdu kalbiyle. Anlaşmaya varmaya çalıştı. Onu unutması gerektiğini, hayatına devam etmesi gerektiğine ikna etmeye çalıştı kendini.

Aynı evde kalmıyorlardı artık, ama aynı iş yerinde üstelik de aynı odada beraber çalışmaları, sürekli Bright'ın yüzüne, kokusuna, sesine maruz kalması Win için kolaylaştırıcı bir etken olmuyordu.

Depresyona girdiğinde psikoloğuna danışmaktan başka çaresi kalmamıştı. Evden çıkamaz olmuştu. İşlerini aksatmaya başlamış, yemek bile yiyemez hale gelmişti. Sürekli ağlak hali tüm sinirlerini alt üst ediyordu.

İlaç kullanmaya başlamıştı. Doktoru dozunu hafif başlattığı için hiçbir halta yaramıyordu. Geçmiyordu. Geçecek gibi de durmuyordu bu ruh hali.

Tek dostu Jira defalarca kapısına kadar gelse de onunla konuşmak istemediği için, belki de kendini bu halde görmesini istemediği için, onunla görüşmemiş, konuşmamıştı. Lise yıllarındaki gibi Jira sessiz sessiz oturarak her gün kapının önünde Win'in kapıyı açmasını beklemişti.

Ve nihayet kabullenme...

Günler sonra leş gibi kokan yatağından çıkarak, önce sıcak bir banyo yaptı. Buğulanan aynayı eliyle silip yansımasına gülümseyerek baktı. Güzel bir kahvaltının ardından, önce evini, yatağını temizleyip, ne kadar çöp varsa hepsini attı.

En zor olan kısmı ise 'Ona' ait şeyleri atmak olmuştu. Ama onu da yapmıştı Win. Her şeyi temizlemişti. Evini, geçmişini, kalbini... Pırıl pırıl olmuştu ortalık.

Amir Aof, bu uzun süreli izin olayını kimseye çaktırmamaya özen göstermişti.

"Git toparla kendini. Kendini iyi hissettiğinde işinin başına dön. Herkese yıllık izine çıktığını, şehir dışındaki uzak akrabalarının yanına gittiğini söylerim." demişti.

Babası gibi gördüğü bu adama anlatabilmişti bütün sıkıntılarını. O gün başını omzuna yaslayıp ağlarken bir tek içini Amirine dökebilmişti Win.

"Üzülme evladım. O piç kurusu gözyaşlarına değmez. Geçicek, bunlar da geçecek evlat. Sen çok güçlü bir çocuksun. Baban seninle gurur duyardı eminim."

"Duyar mıydı gerçekten?" kızarmış burnunu çeke çeke sormuştu.

"Duyardı. Çünkü ben seninle gurur duyuyorum oğlum." diyerek sımsıkı sarılmıştı ona. Babası olsaydı sarılacağı gibi sarılmıştı Win'e kocaman.

"O itin de burnundan getirmezsem bana Aof demesinler." Hıçkırıklarının arasına bir tutam kahkaha karışmıştı o an Win'in.

Kışın soğukları vurmuştu iyice. Kalın giyinmesi yeterli gelmemişti Win'e. Üzerindeki monta iyice sarınarak soğuk rüzgara karşı yürümeye başladı. Artık onu işe bırakıp geri getirecek birisi olmadığı için hayatında, tabana kuvvet diyerek otobüs durağına kadar yürüdü.

The Officer || BrightWin✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin