20. Part

869 72 125
                                    

    Son iki gündür Bright'ın sinirleri üstündeydi. Soruşturma hiç iyi gitmiyordu. Neresinden tutsak elimizde kalıyor, adamlarla ilgili elle tutulur bir şey bile bulamıyorduk. En büyük umudumuz Namtan'dan da ses seda çıkmamıştı henüz. Şef Joss ve Amir Aof sürekli bizi sıkıştırıyordu bu dosya konusunda. Bright işine o kadar dalmıştı ki son iki gündür doğru dürüst görüşemiyorduk.

    Bugün ofise yine yalnız gelmek zorunda kalmıştım. Masamın üzeri halletmem gereken bir sürü evrakla doluydu. Bir an önce başlamazsam tüm günüm bu masada geçecekti. İşe dalmışken telefonum çaldı. Arayan kim diye bakmamla, kalbim heyecanla atmaya başladı.

    "Alo, günaydın."

    "Günaydın. Şubede misin?" sesi soğuk geliyordu. Bir sıkıntı mı vardı acaba?

    "Evet. Sen neredesin? Ne zaman geleceksin?"

    "Ben bugün gelmeyeceğim. Şehir dışına çıkıyorum."

    "Nasıl yani anlamadım? Neden, ne oldu ki? Bana böyle bir şeyden bahsetmemiştin."

    "Aniden karar verdim. Bir tanıdığım var eskiden bu işleri yapan. Arıyorum ama ulaşamıyorum belli ki yine kayıplara karıştı onu bulmam gerekiyor. Soruşturmada yardımcı olabilecek bir şeyler biliyordur belki."

    "Tamam o zaman beraber gidelim. Beni de al geçerken."

    "Çok geç yarıladım bile yolu. Sen orada kal belki Namtan'dan falan bir haber gelir. Ben zaten akşam üzerine kadar dönmüş olurum."

    "Çok adisin biliyorsun değil mi?"

    "Seni seviyorum biliyorsun değil mi?" gülüşünün sesini duydum. Kırılmıştım ona ama yine kırgınlığım çok uzun sürmemişti.

    "Beni sevdiğini söylemeyecek misin sen de?"

    "Nasıl söyleyeyim salak. Şu an müsait değilim. Ama illa duymak istiyorsan, ben de. Tamam mı oldu mu?"

    "Olmadı ama olmuş gibi davranacağım."

    "Dikkatli ol. İşin bitince de haber ver tamam mı?"

    "Tamam sevgilim. Sen de dikkatli ol. Görüşürüz."

    "Gerzek!" diyerek telefonu kapattım. Gülümsemem yüzüme yapışmıştı. 

    "Ben artık bir şey söylemek istemiyorum. Susma hakkımı kullanıyorum." diyen Temp'i duymamazlıktan geldim. Bright'a canım sıkılmıştı neden beni de götürmedi, illa yalnız gitti ki? İşime bir türlü odaklanamıyordum ama bir an önce de halletmem gerekiyordu.

    Ne kadar zaman geçtiğini bile fark etmemiştim işler yüzünden. Sırtım ve oturduğum organım ağrımıştı artık. Ofis telefonumun çalmasıyla gerinip, telefona cevap verdim.

    "Memur Win Metawin ile mi görüşüyorum?"

    "Evet benim buyurun."

    "Emniyet müdürlüğü malzeme odası memuruyum ben. Silah başvurunuz tamamlanmış olup silahınızı gelip alabilirsiniz artık."

    Soğuk soğuk terlemeye başlamıştım. Tamamen unutmuştum silah için başvuru yaptığımı. En büyük kabusum gerçek oluyordu ama nereye kadar kaçabilirim ki daha fazla? Bright'ın dediği gibi korkularımın üstüne gitmeliydim.

    Bright mı dedim ben az önce? Ah gerzek herif bak yine aklıma geldi. Çok özledim onu şimdiden. Keşke şu an yanımda olsaydı, o kadar ihtiyacım varki şu an yanımda olup beni cesaretlendirmesine.

The Officer || BrightWin✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin