2.4

387 39 11
                                    

Tüm gün hem düşünmekten hem de çalışmaktan dolayı iyice başı ağrımaya başlamıştı Win'in. Bright telefonlarını açmamış, mesajlarına cevap dahi vermemişti. Hatta bir ara tüm riski göze alıp çalıştığı büroya bile gitmişti sırf onunla konuşabilmek için ama Mike, Bright'ın dışarı çıktığını söylediğinde tüm ümitleri de suya düşmüştü. "Resmen beni cezalandırıyor pislik herif!" diye söylenip durmuştu tüm gün boyunca.

Eve gelir gelmez kendini direkt koltuğa attı. Yorgunluktan ölmek üzereydi neredeyse. Eski rutinine dönünce işlerin daha kolay olacağını sanıyordu ama hiç de düşündüğü gibi olmamıştı. Sürekli bir şeylerle ilgili evrak çıkıyordu işyerinde. Bright'ı düşünmekten zaten konsantre olamıyor, tüm işi baştan tekrar yapmak zorunda kalıyordu her seferinde. Bu da onu iki kat daha fazla yoruyordu.

"Yemek mi yapsam acaba? Gelince aç olur kesin. Yapımı kolay bir şeyler hazırlayayım bari." diyerek, sevgilisinin bu akşam yanına geleceği konusunda içinde beslediği umut kırıntılarıyla oturduğu yerden kalkıp mutfağa geçti.

Dolapta bulduğu bir iki malzemeyle bir şeyler hazırlamaya başladı. Yemek yapmak çok uzun sürmemişti Win için. Zaten Bright ne olsa yerdi, hiç yemek ayırt ettiğini görmemişti şimdiye kadar. "Keşke daha fazla özenebilseydim." diye söylendi kendi kendine masayı hazırlarken.

"Ya gerçekten gelmezse bi de inatçı?" Bu korku bile ürpermesine yetmişti açıkcası. Onun, kendisine kırgın olmasına, yüzünü ondan dönmesine dayanamazdı asla.

Saatine baktı, gece yarısını geçmişti bile çoktan. Gelseydi şimdiye kadar çoktan gelirdi diye düşündü. Yemekler de masada öylece kalmış, soğumaya yüz tutmuştu. Onları kaldırıp, bulaşıklarla uğraşası bile gelmiyordu içinden. Kendisinin de zaten iştahı olmadığı için yemeklere dokunmadan, öylece bıraktı masayı.

Koltuğa boylu boyunca uzanıp, kafasını dağıtmak için televizyonu açmaya karar verdi. Ekranda bir şeyler dönüyordu ama hiç ona odaklanıp seyredemiyordu. Ne yaparsa yapsın içindeki sıkıntı geçecek gibi değildi. Sürekli Bright'ı düşünüyordu, Win'i mutlu edebilecek tek şey onun varlığının yanında olmasıydı. O etrafında olmadığı zaman içini büyük bir boşluk hissi kaplıyordu. Sahi o olmadan önce Win nasıl bir hayat yaşıyordu ki? Hep bir şeylerin eksik olduğunu biliyordu. Bunu Bright hayatına girince girince daha net anlamıştı.

Her şey onunla anlam kazanmıştı sanki. Aldığı nefes bile onun sayesinde daha bir farklıydı. Mevsimler bile değişmişti sayesinde. Baharda açan çiçekler, sonbaharda sararıp solan yapraklar daha bir güzel geliyordu gözüne. Şimdi ise yokluğu cehennem ızdırabından farksızdı onun için.

Uzanıp kaldığı koltukta iki büklüm şekilde üstünü bile değiştirmeden uyuyakalmıştı. Sadece bir ara yarı uykulu haliyle kendini sıkıp, rahatsız eden kotunu çıkartıp, üzerindeki gömlekle ve boxerıyla uykusuna ara vermeden devam etmişti. Rüyasında karışık şeyler görse de bir ara Bright'ın yanına gelip kendini öptüğünü görmüştü. Rüyada olsa bile gördüğü şey onu mutlu etmiş, gülümsemesine sebep olmuştu.

~

Sabaha karşı 3'te ancak gelebilmişti eve. Niyeti daha erken gelmek olsa da işlerini bir türlü halledip erken çıkamamıştı. Oysa ne çok isterdi burnunda tüten sevgilisinin yanına bir an önce gelebilmeyi. Tamam kızgındı, kırılmıştı ama aşkı gururundan daha büyüktü.

Kapının önünde dururken kalbi heyecanla atmaya başlamıştı yine. Nasıl da özlemişti tavşanını.

Cebindeki anahtarı çıkartıp, kilide soktu. Beraber yaşadıkları dönemde bir kopya da kendisine çıkarmasını istemişti sevgilisi. Uzak da kalsa, yine aynı sıcacık hisle karşılaştı kapıyı açar açmaz. Yuva gibi kokuyordu burası.

The Officer || BrightWin✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin