2.2

439 43 45
                                    

3 sabah...

Koskoca 3 sabah boyunca tek başına uyanmak zorunda kalmıştı Win. Yatağın boş tarafına bakmamaya çalışıyordu, nafile bir çabayla. Ne kadar bakmamaya çalışsa da, biliyordu yanıbaşındaki devasa boşluğu. Göz görmeyince gönül katlanmıyordu, aksine canını daha da çok yakıyordu yalnızlığı.

Onsuz uyandığı sabahlarda, doğan güneş bile içini ısıtmıyor, aralanmış gözlerini yakıyordu. Hiç kalkmak istemiyordu soğuk yatağından. O ofise gidip, karşısındaki boş odayı görmek istemiyordu yine.

İçindeki buhranlı havayı büyük bir oflamayla dışarıya salmaya çalıştı. Yine de kalbinin üstündeki ağırlık kalkmamıştı. Onsuzken hep eksik hissediyordu kendini.

Yatakta doğrulup telefonunu kontrol etti. Yine ne bir mesaj vardı ne de bir arama. 3 gündür arayıp sormamıştı ne halde olduğunu. Kendinin de aynı şekilde aramamasını istemişti Bright.

"Böyle olmalı şimdilik. Birbirimizden uzak durmalıyız. Sana zarar gelmesini istemiyorum." demişti dudaklarını son kez öptüğü sabah.

Gözünün önüne gelen anıyla içi bırkulurken parmakları dudaklarına kaydı. Gözlerini kapatarak onun dudaklarını hayal etmeye çalıştı dudaklarının üstünde. Çok zordu böyle yaşamak. Win hayal etmek istemiyordu, şu an yanında olup onu öpmek istiyordu. Kalbini sıkıştıran ağrı yine baş göstermeye başlayınca yataktan çıkarak sıcak suyun kollarına bıraktı kendini. Gerginleşen vücudu ancak böyle gevşeyebiliyordu.

Ayakları geri geri giderek şubeye vardığında boş olan odaya bakmamaya çalıştı. Omuzlarındaki ağırlıkla kendini sandalyesine bir un çuvalı misali bırakıverdi. İçinde çalışmak için gram istek yoktu. Tekrar masa başına dönmek, evrak işleriyle uğraşmak çok zoruna gidiyordu. O ise Bright'a kavuşacağı günü sabırla bekleyip, tekrar beraber yeni görevlere atılmanın hayallerini kuruyordu.

"Günaydın suratsız."

Yanıbaşındaki mesai arkadaşının varlığını ancak o konuşmaya başlayınca fark etti. Zoraki bir gülümsemeyle Temp'e bakarak "Günaydın." dedi. Oysa ki gün aymıyordu onun için uzun zamandır. Kendi güneşi yanında olmadığı sürece tüm günler onun için hep karanlıktı.

"Baksana iş bayağı ciddiye bindi. Dün gece Bright'ın ismini bile söküp çıkarmışlar ofisinin kapısından. Acaba ne zaman geriye dönecek bizim asık surat? Ne yalan söyleyeyim ben bile çok özledim onu. Seni düşünemiyorum."

Win, duydukları sonucunda, istemsiz bir refleksle, bakışlarını boş odaya çevirip, kapının üzerindeki izi kalmış boşluğa baktı. Varlığı gittiği yetmiyormuş gibi ismini de kaldırmışlardı vicdansızlar.

Buğulanmaya yüz tutmuş gözlerini gizlemeye çalışarak hızla sandalyesinden kalkıp kendini tuvalete zor attı. Boş olduğuna emin olunca kendini içeriye kilitlediği tuvalette hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bu kadarı fazlaydı. Her yanı onunla kuşatıldıktan sonra bir anda yokluğunu tüm iliklerine kadar hissetmek çok ağır geliyordu kalbine.

Bright onun bu halini görse emindi ki çok kızardı. Kendi kendine söylenerek oturduğu yerden doğrulup lavaboya gitti. Akan soğuk suyu yüzüne çarptı defalarca. Kendine gelmeliydi, bir an önce toparlanması gerekiyordu. Bright'ı kaybetmemiş, sadece kısa bir dönem birbirlerinden uzak durmaları gerekiyordu. Bu süreç elbet de geçip gidecekti, tekrar sevdiği adamın yanıbaşında soluk almaya başlayacaktı. O yüzden bu kadar güçsüz durmaması gerekiyordu.

Soğuk suyun etkisi çabuk olmuş, kendini toparlamasına yardım etmişti. Kızarmış gözlerine baktı bir süre aynadaki yansımasına bakarak. En son ne zaman ağlamıştı? Kimin için bu kadar gözyaşı dökmüştü hatırlamıyordu. Çünkü her seferinde daha gözyaşları kirpiklerinden düşmeden havada yakalayıp, silen bir çift el vardı. Başını yasladığı omzun sıcaklığı tüm kederini silip atıyordu Win'in.

The Officer || BrightWin✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin