Gergin bir şekilde oturduğu sandalyede hareket etmeye çalıştı. Bugün hava mı sıcaktı yoksa kendisine mi afakanlar basıyordu? Terlemeye başlamış alnını, elindeki peçeteyle kurulamaya çalıştı ama hala tüm yüzünün terlediğini hissedebiliyordu.
Masanın diğer ucundaki adama göz ucuyla kaçamak bakışlar atmaya çalıştı. Onun yanında kendini hiç rahat hissedemiyordu. Sürekli biri görür de tanır korkusu vardı içinde. Bu düşüncelerle tekrar kıpırdandı sandalyesinde.
Üniformalı adamın karşısında otururken, onun haşmetli duruşuyla, onun yanında kendisinin ne kadar küçük kaldığını düşündü. Akademi dönemindeyken tanıştığı bu adamla şimdi farklı konumdalardı. Her ne kadar Luke, ona "Benim yanımda rahat olabilirsin, biz eski arkadaşız ne de olsa." dese de şimdi onun amiri konumundaydı. İstese bile onun yanında rahat olamazdı. Üstelik Bright meselesi de vardı. Eğer onun kulağına Luke ile görüştüğü haberi giderse Win'in işi o zaman gerçekten boka batardı.
"Ne yiyelim? Sen ne yemek istersin?"
Luke'un tok, karizmatik sesi Win'i endişeli ruh halinden çıkartmıştı bir anda. Gözlerini, kendisini dikkatle inceleyen adamdan çekip, tekrar elindeki menüye döndü. Hiçbir şey yemek istemiyordu aslında. Luke'un günlerdir süren ısrarlarına daha fazla bir bahane bulamadığı için gelmişti buraya. Beraber öğle yemeği teklif etmişti, bir anlık boşluğuna denk geldiği için de kabul etmek zorunda kalmıştı Win. En azından emniyete uzak bir yeri önerdiğinde Luke'un buna itiraz etmemesi içini biraz olsun rahatlamıştı Win'in.
Yine de biri görür veya Bright'a denk gelirler korkusunu üzerinden atamıyordu Win. "Lanet herif! Beni niye bu kadar suçlu durumuna düşürüyorsun ki? Alt tarafı eski bir arkadaşımla yemek yiyeceğim. Ne var sanki bunda?" diye geçirdi içinden.
"Hala cevap vermedin Win? İyi misin? Burayı sevmediysen başka bir yere gidebiliriz."
"Hayır, hayır. Ondan değil. Aslında ben pek aç değilim de o yüzden. Ama sana eşlik ederim. Sen ne istiyorsan onu sipariş et."
"Bak mesela senin en sevdiğin yemek var burada. Onu yemek ister misin?"
"En sevdiğim yemek mi?"
"Karidesli kızarmış pirinç var. Hala en sevdiğin değil mi? Eskiden sürekli bunu yerdin. Yemek yiyişin hala gözümün önünden gitmiyor. Ağzını tıka basa doldurup yerdin. Komik bir yüz ifaden olurdu. Çok hoşuma giderdi o halin."
Eski anıları hatırlayınca yüzünde mutlu bir gülümseme beliren Luke'a, şaşkın bir vaziyette bakıyordu. Bunu hala hatırlaması garibine gitmişti. Evet en sevdiği yemekti bu ama uzun zamandır yememişti, kendi bile unutmuştu bu yemeği sevdiğini.
Yemekleri sipariş verdikten sonra Win artık daha fazla dayanamayacağını biliyordu. Bir an önce konuşup bu işin bitmesini istiyordu.
"Beni buraya Bright'ın soruşturmasıyla ilgili önemli bir şeyi konuşmak istediğini söylediğin için getirdin. Nedir bu önemli mesele?"
"Aslında bunları seninle konuşmam kesinlikle uygun değil ama senin de bilmen daha iyi olur diye düşündüm. En azından ona göre önlemini alıp, o adamdan uzak durursun. Bu işin sana zarar vermesini istemiyorum."
İçini bir korku kaplamıştı. Luke, Bright'tan uzak durmasını istiyordu. Peki ama niye? Bright'a kötü bir şey mi olacaktı bu soruşturmanın neticesinde? Onu sonuna kadar korumak zorunda hissetti kendini.
"Anlamıyorum Luke. Bright'tan neden uzak durmam gerekiyor? O benim ortağım, evet yanlış bir şey yaptı ama bunun sonucunda neden ikimiz de zarar görelim?"
"Win senin anlamadığın şu. Bazı dedikodular dönüyor ortalıkta. Benim kulağıma bile geldi, sen hesap et artık konuşulanları. Ama ben hiçbirine ihtimal vermiyorum tabi ki de. Hele de senin öyle bir adamla birlikte olacağına, hayatta inanmam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Officer || BrightWin✔️
Fiksi PenggemarBright ve Win birbirlerinden nefret eden iki polis memurudur. Bir gizli görev için birlikte çalışmaları istenirse ne olur? Birbirlerinden nefret ederken nasıl çalışabileceklerdir? Yoksa nefretleri zamanla yerini başka duygulara mı bırakacak? Kapak...