2. Part

1.5K 111 126
                                    

       Sabahın yedisinde söylediği yerde bekliyordum suratsızı. Sabahın ayazı vurmaya başlamış tir tir titriyordum. Evim uzak olduğu için erkenden kalkıp, yollara düşmüştüm. Açtım, kahvaltı yapmaya fırsatım bile olmamıştı. Ama bizim meymenetsizden ses soluk yoktu hala. Nerede kalmıştı bu herif?

       Tam iki saat oldu! İki saattir ağaç etti beni burada. Hayır arıyorum da telefonu kapalı gereksiz herifin. Her an gelebilir endişesiyle de bir yere kımıldayamıyorum. Pislik herif ne yapmaya çalışıyordu?

       Yarım saat sonra uzaktan arabasını gördüm, geliyordu işte pislik herif. İçimdeki öfke yüzüme yansımıştı. Gözlerimde sadece nefret vardı.

       "Günaydın günışığı. Gülücükler saçıyorsun etrafa sabah sabah." Arabanın inen camından kafasını uzatmış bana sesleniyordu.

       "2.5 saat oldu lan! Neredesin? Götüm dondu burada?"

       Gözlüklerini eliyle hafifçe indirip alttan alttan baktı bana. "O kadar oldu mu ya? Ben sana 9.30'ta gel demedim mi mekana? Tüh görüyor musun yanlış saat atmışım. Kusura bakma arşivci."

       "Arşivci ne lan? Dua et amirim seninle çalışmamı istediği için susuyorum, sineye çekiyorum attığın kazığı. Yoksa var ya çok pis acısını çıkartırdım senden."

       "Çok konuşma da bin arabaya daha adamları takip edeceğiz bütün gün."

       Takip edeceğimiz kişiler büyük bir şuç şebekesiydi. İnsanları çeşitli vaatlerle kandırıp, dolandırıyorlar sonra da kendilerine borçlu hale getiriyorlardı. Düzenekleri o kadar güzel işliyordu ki kimse çıkıp da şikayet talebinde bile bulunamıyordu. Ellerinde kanıt yoktu çünkü.

       Bright da bir muhbirinden haber almıştı. Bugün içerisinde bir adamla buluşacaklardı. Çetenin muhasebecisiydi resmen. Tüm düğüm o adamla çözülebilirdi. Evraklar, kayıtlar, dolandırılan insanların hesap numaraları her şey... Bizim işimiz bu muhasebeciyi ele geçirmek, sonrası çorap söküğü gibi gelirdi.

       Saatlerce bekledik arabanın içinde. Adamlar hala mekandaydılar. Ne giren vardı ne de çıkan. Tek kelime konuşmadan sadece kapıya bakıyorduk. Sıkılmıştım. Ben daha atraksiyonlu olsun istiyordum. Derken o ses duyuldu. Karnımdan çıkan yüksek bir gurultu sesi.

       Meymenetsiz bana dönüp "Kahvaltı yapmadın mı? Hangi salak göreve aç çıkar ki?" dedi.

       "Göt herif sabahın köründe dikmeseydin beni adam gibi kahvaltı yapabilirdim."

       "Dışarı çıkmana izin veremem. Torpido gözünde atıştımalık bir şeyler var. Ye onlardan da sussun şu gürültücü miden."

       Torpido gözü mü? Atıştırmalık mı? Yoksa bu adamın bir kalbi mi vardı derken torpido gözünü açmamla tüm düşüncelerim yerle bir oldu.

       Yarısı yenmiş bir elma, ambalajı yırtılıp kenara atılmış çikolata, bayatlamış cips...

       "Sağol almıyım. Aç olmayı zehirlenmeye tercih ederim."

       "Keyfin bilir. Daha ne kadar burada duracağımız belli değil."

       Dakikalar geçmiş hala karnımın gurultusu durmamıştı. Başka şeyler düşünmeye çalışıyordum ama yanımdaki herif sürekli oflayıp pofluyordu. Sinirle arabadan indi arkasından bakakaldım nereye gidiyor acaba diye?

       Birkaç dakika sonra elinde sıcak bir kahveyle geri döndü. Hiçbir şey söylemeden kahvesini yudumlayıp mekanı gözetlemeye devam etti.

The Officer || BrightWin✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin