2.8

449 27 52
                                    

Gözlerini açtı Win, doğmakta olan güneş odasından içeriye süzülmeye başlarken. Henüz alarmın çalmasına daha dakikalar varken, tekrar uyuyamayacağının farkına varınca, yalnız yatağından çıkıp, banyoya doğru gitti. Yüzünü yıkadıktan sonra, kabın içindeki diş fırçasına uzandı. Yanında duran diğer diş fırçasına bakarken içinde bir burukluk oluşmuştu. Bir süredir unuttuğu o eski duygu yine gelip oturmuştu içine. Bugün 2. günüydü, yine onsuz geçen...

İçinden diğer diş fırçasının sahibine küfürler ederken, sertçe fırçaladı dişlerini. Sanki tüm öfkesini diş etlerinden çıkarıyormuş gibi fırçalıyordu.

Günün yalnız uyanmaktan daha rahatsız edici bir saati varsa, o da emniyete girdiği andan itibaren kendi masasına gidene kadar geçen süreydi kesinlikle. İçeriye adım attığı andan itibaren kendisine döndürülen bakışların ağırlığını üzerinde hissedebiliyordu, insanlar ona bakıp birbirlerine fısıldıyordu... Asansöre binmedi özellikle, merdivenlere doğru yöneldi ayakları. Yine ağrıdan ölecekti bugün ayakları ama olsun, yeter ki o kapalı kutuda tüm o dedikoducu gözlerden uzak olsundu.

Bright'ı tüm emniyetin önünde öpmenin acısını böyle ödemek zorunda kalmıştı Win. Tabi o şerefsiz it de beni bunlarla tek başıma bıraktığı için, şimdi bu haldeyim, diye söylenmeyi de asla eksik etmiyordu içinden.

"Ulan Bright, seni bir elime geçireyim." söylene söylene çıktı tek tek basamakları. Nefes nefese kalması bile her basamakta Bright'a ayrı bir küfür etmesine engel olamamıştı.

"Seni anana babana müjdeleyen doktorun diplomasını gondikliyim!"

"Günaydın." dedi soluk soluğa, yine her zamanki gibi kendinden önce gelip yerine yerleşmiş olan mesai arkadaşına.

"Günaydın Win." diye sırıtmaya başladı yine Temp. Günlerdir silemiyordu şu gülüşü yüzünden.

"Yine ne var? Niye sırıtıp duruyorsun lan!"

"Hiççç. Aklıma Bright'ı herkesin önünde öptüğün geldi de ona gülüyorum."

"Seni de öpeyim istersen, seni bu kadar mutlu ettiyse."

"Aman yok sağ ol, şimdi Bright'ın kulağına falan gider. Ölmek için henüz çok gencim."

Mesai arkadaşının silinen gülüşünün yerine korku ifadesi yerleşmesi Win'i keyiflendirmişti.

"Ulan sanki seni gerçekten öpmek isterim de ite bak. İlla korkman için seni Bright'la tehdit mi etmem gerekiyor."

"Ne diyeyim Win, ben hala ondan korkuyorum. Hele sana karşı bir şey söylediğimde bana öyle bir bakıyor ki, oracıkta ruhumu teslim ediyorum."

"Gerçekten öyle bakıyor değil mi? Dışarıya kaplan, bana kedi olan adam." kahkahası o kadar yüksekti ki yanına gelen şef Joss şaşkınlıkla "Ohh, ne güzel. Bu sabah keyfiniz pek yerinde bakıyorum gençler." dedi, onlarında mutluluğuna ortak olarak.

"Öyle gerçekten de Şef. Bugün hiçbir şey moralimi bozamaz. Bana kötü bir şey söylemeye geldiyseniz, rica ederim yarın gelin lütfen."

"Yok kötü bir şey söylemeyeceğim. Aslında senin için iyi ama insanlık için kötü bir şey söyleyeceğim."

"İnsanlık için kötü mü? Neymiş ki o?" şaşırmıştı Win. Şefinin ağzından dökülecekleri merakla dinlemeye koyuldu.

"Kuruldan kararlarınız çıktı. Soruşturma tamamlanıp ikinizin de görevinize aynı şekilde devam edebileceğine karar verildi."

"Bu harika bir haber. Yani Bright artık buraya dönebilir demek oluyor değil mi bu?" Oturduğu yerden fırlayarak sevinçle Şef Joss'un boynuna sarılmıştı. Yaptığı ani hareketin farkına vardıktan sonra yavaşça ayrıldı rütbe olarak kendinden üstün olan adamdan.

The Officer || BrightWin✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin