Tuttuğu eli bırakmamaya yemin etmişti Bright ama önündeki dosyaya bakarken verdiği sözün bir ehemmiyetinin kalmadığını düşündü ilk kez. Win için yapmalıydı bunu.
Her şeyden önce görevi olduğu için yapmalıydı. Dosyayı son bir kez daha inceledikten sonra yavaşça kapattı. Derin bir nefes vererek telefonuna uzandı. Onu aramalıydı. Sesini duymalıydı son bir kez daha.
Ne demeliydi ona? Nasıl izah etmeliydi kendini? Bir daha belki de hiç konuşmayacaktı Win onunla. Yapacağı şeyin ne gibi sonuçlar doğuracağını gayet iyi biliyordu. Bu uğurda her şeyi göze almıştı çoktan.
"Bright!"
Sevdiği adamın sesi, kalbinin acımasına neden olmuştu. Ondan bir şeyler saklamak, arkasından gizli iş çevirmek vicdan azabı yaratıyordu Bright'a.
"Benim bir işim çıktı bir kaç günlüğüne buralarda olmayacağım. Telefonum kapalı olabilir. Ulaşamazsan beni merak etme diye haber vermek istedim."
"İşin mi çıktı? Sabah evden çıkarken bana böyle bir şeyden bahsetmemiştin. Neler oluyor? Nereye gidiyorsun?" endişeli sesi kendisinden daha da nefret etmesine sebep olmuştu. Ona bunu yapmak istememesine rağmen, sırf onun iyiliği için sahte oyununu devam ettirmek zorundaydı.
"Ailevi bir mesele. Ben de yeni öğrendim. Hemen yola çıkmam lazım. Gitmeden seni göremediğim için özür dilerim sevgilim." söylediği yalanla birlikte zehir olup akıyordu içine her kelimesi.
"Ben de geleyim istersen seninle birlikte. Seni yalnız bırakmak istemiyorum."
Ah benim sevgili tavşanım... Zaten seni bu meseleden uzak tutmak için çabaladığımı bir bilsen. Özür dilerim Win. Sana söylediğim her yalan için. Sana layık bir adam olamadığım için.
"Yok. Lüzumu yok. Ben hemen halledip geleceğim zaten. Sen kendine dikkat et ben yokken, o bana yeter."
Sen iyi ol diye ben karanlığın içine tek başıma dalıyorum ya zaten. Sana layık olabilmek için.
"Peki." Sesindeki kırgınlığı, yüreğinin en derin yerinde hissetti Bright.
"Sen de kendine dikkat et. Mümkün oldukça beni arayıp iyi olup olmadığını haberdar et. Seni seviyorum huysuz adam."
"Ben de seni seviyorum ay yüzlüm."
Sesinin titrediğini belli ettirmemeye çalıştı telefonu aceleyle kapatırken.
Mike'a hazır olduğunu, artık çıkabileceğini belirten mesajı da gönderdikten sonra silahını son kez kontrol edip beline yerleştirdi. Her şey tamam gibiydi, bu kez o adamı yakalayacaktı her ne pahasına olursa olsun.
Mike'tan gelen komut mesajıyla beraber önündeki dosyayı da alarak yerinden kalktı. Kalbindeki ağrıyı görmezlikten gelerek kapıyı açıp odasından çıktı kararlı adımlarla.
~
1 Hafta öncesi....
Evlerine geldikleri zaman haşin tavşanı, hiç vakit kaybetmeden Bright'ı sertçe duvara yaslamıştı. Gözlerinde öfke ateşleri yanarken "Seni öldüreceğim hayvan herif!" dedikten hemen sonra dudaklarını diğer adamın dudaklarına bastırmıştı sertçe.
Her öpüşünde canını acıtmak ister gibi hareket ediyordu. Dudaklarının tadında kaybolan Bright ise halinden gayet memnundu. Keşke her cezalandırılmam bu kadar harika olsa diye geçirdi içinden.
"Bana yapacağın her şeye razıyım ben." dedi başını hafifçe kaldırarak meydan okuyan bir sesle.
"Tabi önce ben yapmazsam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Officer || BrightWin✔️
FanfictionBright ve Win birbirlerinden nefret eden iki polis memurudur. Bir gizli görev için birlikte çalışmaları istenirse ne olur? Birbirlerinden nefret ederken nasıl çalışabileceklerdir? Yoksa nefretleri zamanla yerini başka duygulara mı bırakacak? Kapak...