Bir dünyada yaşıyorduk. Kayıplar ve kazançlar. Bir dünya da yaşıyorduk dostluklar ve düşmanlıklar. Bir dünyada yaşıyorduk mutluluklar ve hüzünler. Bugün bu dünyada hepsini geçmiş bir hüzün üzerine durmuştum. Bugün ben kimsesiz yalnız bir kız çocuğu için hüzünlendim.
"Onu bulacağız."
Gözlerimi diktiğim yerden çekmedim. Saatler olmuştu. Kar fırtınası dinmiyordu. Sanki kayıp edecek çok şeyimiz olduğunu biliyormuş gibi kumar oynuyordu. İstanbul ne zamandan beri kar fırtınası yaşıyor? Biz korumamız gereken birini koruyamadığımız zaman. Onu kayıp ettiğimiz zaman.
"Aron ağabeyin telefonu kapalı. Ona da bir şey olmuş olabilir."
Kırgınca omuzlarımı oynattım. Şimdiden Esoroşumu özlemiştim. Badem rengi boncuk gözlerini yüzüme dikerek kelimeleri tam bastırmadan bana soru sormalıydı şimdi. Hep çok meraklı olmuştu zaten. Dünyayı yeni tanımaya başlayan bir çocuk gibi biraz çekingen ama bolca merakla gözlerini yüzüme diker bir kedi yavrusu gibi mırıldanırdı.
Benim ise yanında olduğumu ona hissettirmek için her saniye dibinde olmam lazımdı. Belli etmiyordu belki ama, o yalnız kalmayı sevmiyordu. Onu hayatın merkezine yerleştiren şey buydu. Yalnızlığa ihtiyacı vardı. Ama o yalnızlıktan korkuyordu.
"Ona birşey olmaz. Bir hışım evden çıktı gitti. Yine bir şeylerin peşinde." Mırıltım ikiz erkek kardeşimi yatıştırmadı. Kelimelerim buna yetmedi. O Aron için endişelendiği kadar Esir'e endişelenmiyordu. Ya da belli etmiyordu. Duygularını saklamak konusunda her zaman benden üstün olmuştu. Bazen bakışları sert bir kaya kadar sakin olurken bazen ifadesizliği insanı küçük düşürüyordu.
O hayati boyunca Aron'un peşini topladı. Onun için hepimizden çok endişelendi. Herkesten önce o koştu. Çünkü Aron ağbeyimiz onun idolüydü.
Ama Aron güçlüydü. Bedenen de akilen de. Kendi başının çağresine bakardı. Babamız bile ondan korkuyor ve çekiniyordu. Ama Esir öyle değildi. O her ne kadar güçlü durmaya çalışsa da değildi. Bir hapishane de büyümüştü. Yıllarda aç ve susuz bir hayatın kıyısında ölümle randevu yaşamıştı. Ölümler, işkenceler görmüştü. Belki de her insanın kaldıramayacağı şeyler görüp yaşamıştı. Ama o güçlü değildi. Bedensel değil, ruhsal değil. O kendini güçlü göstermek için herşey yapardı ama değildi. Cılız güzel bir kızdı. Bazen giydikleri içinde onun kemiklerini bile sayabiliyordum.
O artık güçlü olmak da istemiyordu. Sadece normal yaşantına devam edip mutlu olmak istiyordu. O büyük badem gözleri hiç parlamıyordu belki ama yine de mutlu olmak için çabalıyordu. Şimdi ise yine anne ve babamız onun mutluluğunu çalıyorlardı.
"Lanet olsun. Amcama haber vermeliyiz. Ama Aron telefonu açmadan buna karar veremiyorum."
Aron yine bir şeylerin peşindeydi buna eminim. Ama Esir'in kaçırıldığını duyarsa elindeki işi bırakıp gelir miydi? Esir ile aralarında bir şeyler vardı. Bunu göremeyecek kadar kör değildim. Ama yine de Aron, Esir'in ona verdiği kadar değer veriyor mu? Bilmiyorum. Ağabeyimden asla emin olamazdım. Çünkü Esir bu eve gelene kadar doğru dürüst yüzünü bile göremezdik. Okul dışında hep dışarıda bir yerlerde olurdu. Eve fazla uğramazdı. Ve bizimle bu kadar yakın değildi. Ama Esir geldiği zaman o kullanmadığı odayı bile temizletip eve yerleşmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Teen Fiction"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...