Bana yaşamak için bir sebep ver. Basit bir kaç cümle olmasın. Ya da çok fazla karmaşık laf salatası. Hadi bana yaşamak için güzel bir sebep ver. Hayır. Bir insan yaşamak için asla bir tek nedene sığınmaz. Yaşamak için bir çok neden vardır. Ölüme yaklaştığında bile aslında o nedenlerin daha fazlası aklına gelir. Bir insan asla yaşamak için sebep bulamadığından ötürü ölmez. Ya da kendini öldürmez. Çünkü her zaman bir sebep vardır.
Bana peki ya senin yaşamak için sebebin ne? Derseniz eğer, size benim yaşamak için çok nedenim var derdim. Ama size aralarından en önemlisini söylememi isterseniz, size yaşamayı öğrenmek derdim. Evet sanırım hayatım boyunca bende eksik olan en büyük şey yaşamayı öğrenmek olmuştu. Hâlâ öğrenmiş değildim. Çalışıyordum.
"Uyudun mu?"
Yutkundum ve sessiz kalmaya devam ettim. Aklımı kurcalayan o kadar şey varken ben şuanda yanlızca bugün olanları düşünüyordum. Yeşil gözlü adamı ve yanlarından geçerken tenime dokundurulan parmakları. İkisinden biri bunu yapmıştı ama hangisi asla bilmiyorum. Frank mı? Yoksa Alex mi?
İkisinin de bunu yapmak için herhangi bir nedeni yokken hemde. Yatakta diğer tarafa dönüp yüzümü duvara çevirdim. Uzaktan bazı kadınların konuşmalarını ve ayak seslerini duyuyordum. Sızlayan göz kapaklarımı yumduğum an beynim çoktan uyuşmuş ve beni istemsizce çok geriye götürmüştü.
"Merhaba."
Kalın sesli kadına aynı şekilde karışlık verdim.
"Merhaba."
Eski ve yıkıldı yıkılıcak gibi duran masaya uzun parmaklarını yasladı. Tırnakları uzundu ve kırmızı bir boya ile boyanmıştı.
"Neden burda olduğunu biliyor musun?"
Başımı iki yana salladım. Ayaklarım oturduğum yüksek sandalyede sallanıyordu.
"Peki bugün ne olduğunu biliyor musun? Sana söylediler mi?"
Küçük omuzlarımı kaldırıp indirdim.
"Annemin öldüğünü söylediler."
Kadın başını sallayıp beni onayladı.
"Peki bu seni üzüyor mu Esir?"
Aynı ifadeyle gözlerine bakarken tırnaklarının tahta masada çıkarttığı takurtuyu duymamazlıktan geldim..
"İnsanlar ölürler."Kadın daha geniş bir şekilde gülümsedi. Dudaklarına kan bulaşmış gibi kıpkırmızıydı. Annem ölmüştü. Peki ama Menekşe teyze nerdeydi? O da mı ölmüştü yoksa?
"Güzel bir bakış açısı. Sende yüksek bir potansiyel görüyorum Esir."
Yerimde hızla doğrulup nefes nefese etrafima baktım. Gün ağrımış gibi duruyordu çünkü etraf aydınlıktı. Hızla kalkıp inen göğüsümle başımı ellerim arasına aldım. Üstümdeki atlet terden bedenime yapışmıştı. Uzun saçlarım ise sırtımdan sarkıyordu. Uzun zaman sonra neden bunu rüyamda gördüm bilmiyordum ama sanırım yer değişikliği buna sebep olmuştu. O zaman tam on yaşındaydım. Ve hayatımı değiştiren bir çok şey olmuştu. Asla hatırlamak istemediğim şeyler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Teen Fiction"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...