Sizce hayatınız adil mi? Yani hayatınız size adil bir kader sundu mu? Benim cevabım basitti. Benim hayatım bana adil davranmamıştı. Benim hayatım bana adil bir kader sunmamıştı. Nasır tutmuş avuçlarımı açmış ve oraya bir cehennem ateşi bırakmıştı. Tenimi yakmasına rağmen o ateş senin kaderin ve yaşamak zorundasın demişti. Tenim yanıyordu. Cayır cayır.
Ama ben ondan vazgeçemiyordum. İnsan kendi kaderinden vazgeçebilir mi? Bana bir anne vermedi, bana bir baba ve bir aile vermedi. Hepsinden geçtim bana bir hayat dahi vermedi. Sana verdiğim yanlızca acıdır. Ve sen bununla yetinmelisin dedi. Yetindim. Yemin ederim ki ben kimsesiz bir şekilde bir hapishanede on sekiz yılımı geçirmişken o kadar güzel yetindim ki, bir kez olsun kendi hayatıma nokta koymayı düşünmedim.
Benim ki güçlü olmak değildi. Benim ki yanlızca çaresizliktendi.
Önümdeki yemeklere bakarken fark ettim. Hayat her zaman acımasız değildi. Hayat kimisine cimri kimisine ise böyle çökertti işte. Büyüdüğüm yerde açıklıktan ölen insanlar tanıdım. Açlıktan ağlayan ve açlıktan her şeyinden vazgeçen insanlar gördüm. Orda açlık vardı. Öyle ki fareler ve haşereler bile aç kalır ve açlıktan ölen insanların bedenleri ile beslenmişlerdi.
Kimse bana hayat adil demesindi. Değildi ki. Benim hayatım bana adil değildi ki.
Masada her çeşit yemek vardı. Benim hayatım boyunca görmediğim ve tadını bile tahmin edemediğim yemekler vardı. Mesela hayatım da hiç bu kadar yemeği bir arada görmemiştim. Ama onlar hergün her öğün böyle bir sofraya oturuyorlardı biliyordum.
En baş köşede tekerlekli sandalyesiyle babam oturmuştu. Babam..
Babam derken içim eriyordu, içim gidiyordu.
Hemen yanında ben ve karşımda ise boş sandalye vardı. Yanımda Efe ve onun karşısında ikizi Ege oturuyordu. Beni sevmeyen sarı bukleli kadın Ege'nin yanına otururken karşısında ise Ali oturmuştu. Babam ellerini iki yanına koymuş sevecenlikle bana bakıyordu. Hafifçe tebessüm ettim. Göz bebeklerine peydah olmuş mutluluk ve huzur bana yeterdi. Ben babamın mutluluğu ile mutlu olurdum.
"Annenin en sevdiği yemeklerden yaptırdım. Eminim hepsini seversin."
Babama başımı sallayıp tebessümümü bozmadım.Karşımdaki sandalye çekilince başımı o tarafa çevirdim. Aron iri bedenini sandalyeye devirdi. Nemli saçları ve yeni kıyafetleriyle neden geç kaldığını anlamıştım. Ondan gelen taze bahar kokusunu bunca yemek kokusu arasında bile almış olmam normal mi? Bence değildi.
"Kusura bakma amca, geç kaldım."
Babam yanında oturan Aron'a sevecenlikle baktı ve omuzunu iki kez patpatladı. "Sorun değil evlât."
Önüne dönüp kaşığını alınca gülümseyip herkese göz attı. "Başlayalım o halde. Afiyet olsun."
Hapishanede her ne kadar kalabalık olsa da Menekşe teyzem yemeğe başlamadan önce dua ederdi. Aynı şekilde hristiyan olanlar ellerini birleştirir ve dua ederek başlardı. Sonra önlerindeki bayat yemeklere büyük bir açlıkla bakar yarın aynı yemeği yiyebilmeyi nasip etmesi için kendi tanrılarına yalvarırlardı. Ama burda öyle olmadı, herkes birbirine gülümseyip yemeğe başlayınca demir kaşığı parmaklarım arasına yerleştirdim. Kırmızı renkteki çorbadan bir kaşık alıp içtiğim de ağzımdaki lezzetli tadı beğenmiştim. Üst üste bir iki kaşık aldım. Masada tek ses kaşıkların tabağa çarpma sesleri ve Ali'nin ayaklarını sallarken pantolunun çıkartığı hışırtısıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Teen Fiction"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...