Özgürlüğün anlamını hep çok düşünmüşümdür. Okuduğum eski farsça bir kitabın son paragrafında;
"İnsan yaşamadığı şeyi asla doğru bir şekilde tarif edemez."
Yazıyordu. O paragrafı ilk okuduğumda aklıma çok şey geldi. Çünkü ben çok şeyi yaşamamıştım. Ama aklıma ilk gelen şey kesinlikle özgürlük olmuştu.
Özgürlük nedir tam olarak bilmiyordum. Çünkü ben özgürlük kelimesi altında bir hayat yaşamamıştım. Dört duvar arasında doğmuş ve aynı dört duvar arasında tam on sekiz yılımı geçirmiştim. Temiz havayı istediğim kadar soluyamamış, güneş ışınlarını yeterince hissedememiştim. Bir aile kavramından uzak bir şekilde yaşamıştım. Bir aile ne demek, bir baba ne demek yada bir kardeş ne tür bir anlam taşıyor bunları ise çok sonradan öğrenmiştim. Bir kardeşin seninle aynı anne babadan olan kişiye denildiğini okuyarak öğrenmiştim.
Öyleki onuncu yaşıma kadar dünyada yanlızca kadınların yaşadığını sanıyordum. Erkek kavramının ne olduğuna dair en ufak bir fikrim bile yokken, bir kitapta karşılaştığım bu yaratıklar dikkatimi çekmişti. Tıpkı kadınlara benziyorlardı. Çoğusu daha kıllı yada daha iriydi. Çoğusu Lili gibi kaba ve şişko olmasına rağmen çoğusu insanı cezbediyordu.
Sarışın erkekler, kızıl erkekler, siyahi ve esmer erkekler. Omuzları geniş ve uzun boylu erkekler yada naif minyon erkeler. Öyleki bunlar üzerine o kadar çok düşünmüştüm ki çoğu gece beynimin acısından uyuyamamış kıvranıp durmuştum. Tanrı kadınları ve erkekleri yarattı. Birbirlerine eş olmaları için. Ama benim yaşadığım yerde yüzlerce kadın varken, hiçbirinin bir eşi yoktu. İşte yıllar boyunca bir kemirgen gibi beynimi yavaş yavaş kemirip bitiren düşünceler bunlardı.
"Hey! Kızım yine nerelere daldın?"
Başımı iki yana salladım ve Jane'ye döndüm. Karşımda oturmuş tek kaşı kalkık bir şekilde bana bakıyordu. Bugün ortak yemek salonu daha sessiz gibiydi. Çünkü bugün Kate ve Lisa'nın idam günüydü. Daha önce bir çok idama şahitlik ettim. Hepsi birbirinden korkunç ölüm cezalarıydılar. Suçlarının ağırlığına göre idam cezasının şekli de ağırlaştırılırdı. Çoğusu kurşuna dizilir ve bedeni delik deşik olana kadar ateş etmeyi kesmezlerdi. Gözlerimi kapatıp bitmesi için dua ederdim. Çoğu mahkum iple asılır ve bedeni titreyip son kez gözleri kapandıktan sonra ipten indirilip götürülürdü. Bu kan istemeyen bir ölüm şekli olsa da mahkumların son kez gözlerini kapatmadan önceki bakışları ölüm meleğinin sinsi gülüşünü saklardı.
Daha ağır cezalardan buraya getirilen bazı mahkumlar işkence ile öldürüldü. Çığlıkları bu duvarları inletirdi. Bazılarının işkenceleri herkesin gözü önünde yapılırdı. Bacaklarını gererlerdi. Taki kadınlıkları yırtılana bacaklarından kanlar akana kadar. Tırnakları ve dişleri sökülürdü. Tanrı biliyor ya, cehennemdeki zebaniler bile burdaki gardiyanlardan daha masumdur.Daha önce ayak bileklerinden kesilip kanı boşaltılarak öldürülen mahkumları da görmüştüm. Ilık kandan ayakları kıpkırmızı olur ve tenleri git gide daha da soluklaşırdı. Ölmeden önce gözleri hissizleşir ve bedenlerinin titremesi dururdu. Böylece bedenindeki bütün kan çekilir ve acı içinde ölürdü. Kate ve Lisa için ne tür planları vardı bilmiyordum ama onlar için üzülmeden edemiyordum. O ikisi asla ölümü hak etmiyordu. Umarım en hafif ölüm ile ödüllendirilirlerdi. Çünkü bu cehennemde en büyük ve en güzel hediye en acısız ölümdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Teen Fiction"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...