Küçükken vitaminsizlikten saçlarım uzamazdı. Bayan Bepa'nın uzun saçlarına bakar ve kendimi çirkin hissederdim. Ve sadece beş yaşındaydım. Seyrek saçlarla kelleşmeye yüz tutmuş kafama dokunur ve ağlardım. Annem saçlarım olmadan da bir peri kızı kadar güzel olduğumu ve bunun asla değişmeyeceğini söylerdi. Küçük bir çocuk olsam dâhi dış görünüşümden şikayet eder ve buna ağlardım. Ama anneme göre ben dünyanın en güzel kızıydım. Bana hep bunu fısıldardı.
O zamanlar anneme inanmıştım. Ama zaman ilerledikçe ve ben büyüdükçe aslında asla güzel olmadığımı annemin bana boş umutlar vaad ettiğini anladım. Ben ülkemden uzak bir hapishanede doğmuştum. Tam üç gün boyunca ölmemi beklemişlerdi çünkü o kadar zayıf ve küçükmüşüm ki kimse yaşayacağıma inanmamıştı. Yaşamıştım. Ama öyle bir halde yaşamıştım ki ölüm melekleri bile beni istememişlerdi.
Karnım hep açtı. Annem kendi payından bana yedirirdi. Çelimsiz ve sıska bir halde büyümüştüm. Cildim hep hastalıklı, vücudum ise zamanla yerine oturmuştu. Ben kendimi asla güzel bulmuyordum. Çünkü ben gün de tek öğün yemekle idare edilen hastalıklı bir hapishanenin tek küçük çocuğuydum.
"Esir iyi misin?"
Artık daha fazla yiyemeyeceğimi anlayınca kaşığı bıraktım. O yıkanma gününden sonra üç gün geçmişti ve bu süre zarfında Mary'yi hiç görmemiştim. Ama bunun fazla uzun sürmeyeceğini biliyordum. Yeni mahkumlar koğuşlara dağıtılmıştı ve Jane bizim koğuşta kalıyordu. Üç gün boyunca Jane ile iyi anlaşmıştık. Hâlâ bana neden burda olduğunu anlatmamış olsa da fazla üstüne gitmemiştim.
"Evet iyiyim Jane, sadece uykusuzum sanırım."
Ağzındaki lokmayı yutmadan cevap verdi. Bu iğrenç durmak yerine çok sevimli durmuştu. "Bu çok kötü kızım, az önce şu fareye benzeyen gardiyanla at suratlı gardiyan konuşurken duydum bugün çamaşır günüymüş."
Gösterdiği yere baktım. Gardiyanlar fazla uzakta olmasalar da hangisinin fareye hangisinin bir ata benzediğini çözememiştim. Sanırım Jane'nin nefreti onları gözünde böyle haşerelere benzetiyordu.
"Evet haftada bir gün bize çamaşır yakatıyorlar."
Başını sallayıp yemekten bir kaşık daha aldı. Geldiği ilk gün yemekleri beğenmemişti oysa şu anda büyük iştahla yiyordu.
"Evet biliyorum tanrım, çamaşır yıkamaktan nefret ederim"
"Bence hâline dua et Jane, bütün koğuşları temizleyenler var , bazıları da bulaşık yıkıyor. Hatta tuvaletleri yıkayanlar var."
Jane bana hayretle baktı. "Ordan bakılınca hizmetçi gibi mi duruyorum?"dedi.
Hafifçe sırıttım"Kesinlikle hayır, ama buna mecburuz Jane. Kendimi bildim bileli burda işler böyle yürür. Yapmazsan hücreye atılır fareler bedenini kemirip seni öldürene dek aç ve susuz beklersin."
"Cehennem dedikleri yer burası olsa gerek. Buraya gelmeden önce bile daha kötü bir yer görmemiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Teen Fiction"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...