Sizce yeni bir başlangıç nedir? Doğmak mı? Yoksa ölmek mi?
Bence yeni bir başlangıç daima yaşamaktır. Çünkü yaşam sana hergün yeni bir başlangıç yapman için neden verir. Asıl önemli olan o nedenleri kullanabilmektedir. Bana yeni bir başlangıç yapmam için tek bir fırsat verdi. Tam şu an, içinde bulunduğum durum yeni bir başlangıç için kaçınılmaz bir fırsattı.
Ve ben bu fırsatı kesinlikle değerlendireceğim. Günler sonra tanıdık arabaya ilerlerken gözlüğe gerek duymamış olsam da Jack ciğerlerimin hala hassas olabileceğini ve kentin boğucu havasından zarar görebilme ihtimalini düşünerek maskemi takmamı istemişti. Tabi ki onu red etmeden beyaz maskeyi geçen sefer Jane'nin gösterdiği gibi takmıştım. Arabanın arka koltuğuna otururken titreyen parmaklarımı fark ettim. Fazla titriyorlardı. Derin bir nefes alınca arabadaki tuhaf koku burnuma çalmıştı. Farklı bir kokuydu. Daha önce solumadığım bir koku.
Jack yanıma binince araba hareket etmeye başladı. Camdan dışarıya Kalifornia'nın insanlarına baktım. Yanından geçtiğimiz arabalar , insanlar ve farklı milyonlarca hayat. Kim bilir hangisinin ne derdi var. Siyahi insanlar , sarışınlar , esmerler kızıllar Jane gibi maviler. Ve nicelerdi.
"Türk konsolosluğuna gittiğimiz de Türkiye'den gönderilmiş elçiler olucak. Seni almak için göndermişler. Onlara senin hakkında gerekli her türlü bilgi verildi. Ama yine de sana soru sorabilirler."
Usulca başımı salladım. Ne olursa olsun Menekşe teyzemden sonra ilk defa kendi ülkemden birilerini görme fikri inanılmaz geliyordu.
Kısa sayılmayacak bir yolculuktan sonra büyük bir binanın önünde durduk. Dışarıya asılmış Türk bayrağını gördüğüm de içimden ağlamak geliyordu. İlk defa kitaplar dışında Türk bayrağı görüyordum. Konsül Jack ile birlikte gri mermerli merdivenleri tırmandık ve cam kapının kendi kendine açılmasından sonra içeriye girdik. Parlak fayanslarda kendi yansımamı görüyordum.
Hâlâ sarı tulumla olduğumu gördünce hafif iç çektim. Keşke düzgün bir kıyafet giymiş olsaydım. Ama hiç kıyafetim yoktu bile.
Tekrar beraber bir kaç kat merdiven çıktıktan sonra cam kapıdan geçtik. Büyük bir odaya girdik. Ayakta bekleyen ve derin bir tartışma içinde olan insanlar bizim içeriye girmemiz ile sustular. Konsül Jack bize doğru yaklaşan adamın elini sıktı. Kısa bir nasılsınız faslında sonra adamın gözleri bana döndü.
"Bayan Esir?"
Başımı salladım. Adam sevecenlikle gülümsedi. Orta yaşlarda siyah takım elbiseli adam Türk mü yoksa buranın yerlisi mi anlamamıştım. Çünkü bana ingilizce sormuştu.
"Ben de Haluk Levent,Türkiye büyük konsolosluğu."
Uzattığı eline heycanla baktım. Haluk bir türk ismiydi zaten. O bir Türktü, o benim ırkımdan biriydi. Elimi çekingence avucuna bırakınca iki kez sallayıp geri çekildi. Arkada bekleyen insanları görünce yutkundum. Biri David'ti. Hâlâ aynı kel alnı ve büyük gülümsemesiyle bana bakıyordu. Diğeri ise bana sert davranan o kadındı. Bana bakan gözleri sert ve nefret doluydu.
Diğer insanları tanımıyordum. Haluk bey herkesi bana tanıtınca araklarında biri kadın olmak üzere dördünün Türk vatandaşı olduğunu öğrenmiştim. Kadın bana şefkatle bakıyordu. En fazla otuz yaşlarında olmalıydı. Adı Sevin olan kadın yanındaki adamı tanıtırken eşim demişti. Kocasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Fiksi Remaja"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...