Bir insanın bütün dünyadan bir haber yaşaması ne kadar sağlıklı bir durum asala çözülememiş bir bilmece kadar bilinmez. Bir kedi miyavlarken tam olarak nasıl bir ses çıkartır, yada bir köpek sana sinirlendiğinde nasıl havlar? Dünyada kaç çeşit hayvan var? Güneş batarken kızıl ışıkları armağan bıraktığını yazıyordu kitaplar. Peki bu kızıllık kan kırmızı mı yoksa farklı bir ton mu?
Deniz ve okyanus aynı mavilikte mi? Yada dünyada kaç çeşit yemek var? Kaç çeşit araba var? Ve daha binlerce soru. Bütün bunların cevabını kendi kendime bulmaya çalışırken hayatımı geçirmiştim. Çoğunu kitaplardan okurken çoğusunu yeni gelen mahkumlara sorardım.
Adını hatırlamadığım bir mahkum bana ;"Dünyanın bütün pisliğini görmediğin için şanslısın kızım. Gerçi bütün pislikler burda toplanmış gibi." Demişti. Dünya sağlıklı bir yer mi ,yoksa daha mı kötü? Daha iyi bir yer olduğu belliydi. En azında bu cehennem ile kıyaslarsak.
Bu sefer çok daha farklı koridorları geçiyor olmak beni tedirgin etmişti. Daha önce tabiki de bu koridorları geçmiştim. Ben bu yaşıma kadar bu duvarlar dışında tuğla kalıntılarıyla karşılaşmadım. Ama bu koridorların gardiyanların kaldığı kişisel odalara gittiğini de çok iyi biliyordum. İşte bu yüzdendi dizlerimin titreyişleri , korkumun kalbimi hızlandırması.
Başımı eğip ayakkabılarıma baktım. Oldukça eskimiş ve yıpranmış ayakkabılarıma acıyarak baktım. Ama buna bile hoşgörü ile bakmam gerekiyordu çünkü burda çoğu kişi yalın ayak ile dolaşıyordu. Başımı kaldırdığım an az kalsın gardiyana çarpıyordum. Kapının önünde durmuş bana ters ters bakıyordu. Yutkundum ve sessizce beklemeye başladım. Geçen sefer ki gibi kapıyı çalıp içeriye girdi.
Bir iki dakika sonra ise beni içeriye çağırıp kendisi odadan çıkıp kapıyı kapattı. Tekrar Mary ile aynı odanın içinde bulunuyor olmak o kadar kötü bir histi ki, sadece kendini bir böcekmiş ve ezilmeye mahkummuşsun gibi hissedersin.
"Ah Esir!"
Sahte bir sevecenlikle bana bakan kadına baktım. Her zamankinin aksine üstünde üniformaları yoktu. Sade kumaş bir pantolon ve boğazlı bir kazak giymişti. İtiraf etmek gerekirse Mary güzel bir kadındı. Benim asla olmayacağım kadar bakımlı ve genç bir kadındı. Yutkundum ve etrafa baktım. Tek kişilik bir odaydı burası. Bizim yattığımız yataklardan çok daha büyük bir yatak bir kıyafet dolabı ve bir masa ve sandalye. Sade ama her bir eşyası benim görmediğim kadar kaliteli ve güzellerdi.
Burası Mary'nin odasıydı. Kişisel odası.
"Orda öyle çekingence durma tatlım ve bana yaklaş."
Sanki bunu bekliyormuş gibi bir adım geriledim. Mary bu hareketime karşı sırıttı ve masadan aldığı kadehten kırmızı bir sıvıyı dudaklarına yaklaştırıp içmeye başladı. Bu sıvının bayan Bepa'nın dolabında sakladığı sıvılardan olduğunu biliyordum. İnsana kendi iradesini kayıp ettirir ve bambaşka bir aleme sürüklerdi. Asla içmemiş ve içmeyecektim de.
"Benden ne istiyorsunuz?"
Kurumuş dudaklarımı dilimle ıslattım ama boğazım durmadan daha fazla kuruyor gibiydi. Avuç içlerim terliyor ve sırtımdan aşağı ter damlacıkları süzülüyordu. Bu berbat bir hissiyattı. Mary kalçasını masaya dayayıp beni baştan aşağı süzdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Teen Fiction"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...