Bir intikamın iki ayrı soğuk yüzü. Gökyüzü kadar derin taraf-ı, ve yeraltı kadar kaderli tarafı. Şimdi size o intikamın iki ayrı soğuk yüzünü kendi bakışımda göstereceğim. Çünkü hayattan alacağım büyük bir intikam vardı.
Soğuk bir gündü. Gökyüzü kapalıydı. O çok sevdiğim güneş yoktu. Etraf sıcak değildi ve kara bulutlar bütün hükmü ile gökyüzüne bir darbe indirmişti. Ağaçlar çıplaktı. Ruhumuz gibi. Ağaçlar üşüyordu, gençliğimiz gibi. Ve yeryüzü terk edilmişti, bütün güzel duyguların bizi terk etmesi gibi.
Camdan dışarıya seyr ederken Rana da sessizdi. Başını kollarına dayamış öylece dururken arkamda oturan Efe saçlarımla oynuyordu. Onları uzun ve güzel örükler haline getirip çözüyor ve tekrar örüyordu. Beni rahatsız etmekten çok mayışmamı sağlıyordu. Sınıf sessizdi. Tarih hocası olduğunu açıklamış orta yaşlı adam jilet gibi takım elbisesi için profesyonel bir anlatım yapıyordu. Dinleyen yoktu. Bunu o da farkındaydı. Ama görevi anlatmaktı. Dinlemek ya da anlamamak bizim sorunumuzdu. O yüzden sadece işini yapıyor ve anlatıyor, bazen ince kapaklı keskin gözlerini sınıfın üzerinde dolandırıyordu.
Rana'ya baktım. Araya giren iki günlük haftasonu ardında onu gördüğümde çok değişiklik fark etmiştim. Gözlerinde çok şey ölmüş gibiydi. Bana anlatacağını varsaymıştım. Belki de hissetmiştim bilmiyorum ama en son Cuma günü onu abisi Cem ıle bırakırken gördüğüm Rana değildi. Bir şekilde bir şeyler değişmiş gibiydi. Farklı olmamak için verdiği çabayı bugün üstünde görmedim. Burslu ve kimsesiz olduğunu saklamak için her zaman dikkati, çalışkan ve sessizdi. Hala sessizdi. Ama ne o disiplini ne de dikkati yoktu.
Oysa iki gün benim için de çok şey değiştirmişti. Alkan kardeşler ile güzel bir cumartesi gezisinde lunaparka gitmiştik. O günden sonra Ne Aron ne de Ege bir daha yüzüme bakmamıştı. İkisi de bende kaçınıyor gibiydi. Aron hala bakışlarını üzerimde dolaştırıyor ama ona baktığım an bakışlarını kaçırıyordu. Aron benden bakışlarını asla kaçırmazdı. Aron bana bakmayı severdi.
İşin en pislik yanı ise Aron artık evde durmuyordu. Sabah erkenden çıkıyor, akşam geç saate eve uğrayıp uyumaya gidiyordu. Yüreğim sızlaya sızlaya iç çektim. Ona babasıyla konuştuğumuzu hala anlatmamıştım. Araya Amerika olayı girmişti. Sonrasında ise içine düştüğüm o şokun etkisinden tamamen unutmuştum. Ama Aron ne zaman ki kendini bende uzak tutmaya başladı işte o zaman ne yanlış yaptığımı gözlemlemek için her gece aralıksız düşünmeye başladım. Düşünürken aklıma gelmişti. Ona henüz anlatmamıştık.
Yüksek sesli zil ile içinde bulunduğum stresli iç savaşından çıkarak başımı çevirdim. Öğrenciler sıra halinde konuşarak sınıfı terk etmeye başlarken arkamı dönüp Efe'ye baktım. Parmakları hala uzun saçlarımdaydı. Öyle narin oynuyordu ki, sanki daha önce hiçbir kızın saçlarına dokunmamış gibi.
"Efe yağmur mu yağacak sence?"
Camdan dışarıya bakarak yüzünü buruşturdu. Mavi derin gözlerinin etrafı kırıştı. Onun gözleri güzeldi. Efe'yi seviyordum. Her şeyi ve anormalliğiyle.
"Hayır, muhtemelen kar yağacak. Yine göt donma mevsimi geldi."
Ege ona tahammül edemiyormuş gibi sırasından kalkıp kapıdan çıkarak sınıfı terk etti. Rana sessizce beni bekliyordu.
"Göt donma mevsimi mi?"
Ciddi ciddi başını salladı.
"Evet. Yani kış mevsimi işte. Götümüz donuyor. Benim narin popom çok çabuk üşür." Onu ciddiye aldığım için kendime kızarken önüme döndüm. Rana hala bana bakıyordu. Gözlerinin en derinine baktım. Konuşmak istiyordu. Sıkkın bir nefes verip tekrar arkamı dönerek Efe'ye baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Novela Juvenil"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...