Bir peri masalı kadar farklıydı yaşadığım şu köhne hayat. Neler olup bitiyordu? Başıma neler geliyordu? Düşünmeyi red ederek kör adımlarla ilerliyordum. Yanımda yer alan üç heybetli adam. Her birinin farklı renkte kanatları. Aralarında siyah bir kuzgun sahiplendi beni..
Mutlak bir ölüm vaad ediyordu siyah irisleri.
Efe telefonu kapattığında nefesimi tutmuş şekilde ön koltuğa eğilmiştim. Polis en kısa sürede yakında ki devriye araçlarını buraya yönlendireceklerini söylemişlerdi. Umduğum tek şey erken gelmeleriydi. Efe elindeki telefona uzun süre boş boş baktı. Kar yağışı on cama çarparken başını çevirip benimle göz göze geldi. Bu perişan haline içim acıyarak baktım.
"Ege iyi midir?"
Ona ikizin iyi demek isterdim. Ama ben de bilmiyordum. İçeride tam olarak neler oluyordu, kimler vardı bilmiyordum. Ege ne yapıyordu ve başı dertte miydi? Bilmiyordum. Başımı cama eğip tekrar iki katlı eski eve baktım. Bütün camlara perde çekilmişti. Ve aslında fark ettim ki çok fazla terk edilmiş görünüyordu. Bu ürkünçtü.
"Bilmiyorum Efe. Ama Ege zeki biri. İyi olacaktır."
İçini rahatlamadım biliyordum. Sadece başını sallayıp endişeli bakışlarını eve dikti. Kar yağışı kesintisiz devam ediyordu. Yer kabuğu yavaş yavaş beyaza bürünüyordu. Arabanın ön camına konan kar taneleri hızla erimiş olsa da cesetlerinden akan kan gibi renksiz sıvı cam boyunca süzülüyordu. Burun deliklerim sızladı. Karın kokusu alır gibiydim.
Aron henüz ne mesajıma ne de aramama dönmemişti. Eğer mesajı okumuş olsaydı kesinlikle kesintisiz arardı. Bunu biliyordum. Ama görmemişti. İyi miydi? İyi olsundu.
Kulaklarımı dört açmış heran polis siren seslerini duymayı beklerken alt katta evin bize bakan tarafında bir perde oynadı. Hemen sonra Ege'nin mavi gözleri bizi buldu. Yüzü burdan bile bembeyaz görünüyordu. Birşey olmuştu. Birşey dönüyordu. Nefesimi tutmaktan ciğerlerim sızlanıyordu.
"Ege." Dedi fısıltılı sesiyle Efe. Başımı çevirip ona bakamıyordum. Donmuş gibi cama bakıyordum. Sonra onu gördüm. Füsun. Anneleri. Elini onun omuzuna koyup Ege'yi geri çekerken elini kaldırıp sert bir şekilde oğlunun yüzüme indirdi. Ege'nin başı yana düştü. Elimle aralık ağzımı kapattım. Pencereden yaklaşır gibi oldu. Ama bu Efe için yeterliydi. Çevik bir hareketle arabanın kapısını açıp dışarıya fırlayınca onu durdurmaya fırsatım olmamıştı bile.
"Efe dur!" Diye bağırdım. Ama bana sağır olmuştu. Kapıyı kapatmadan koşar adımlarla eve adımladı. Kapı kolunu tuttum. Dışarıya çıksam mı çıkmasam mı diye. İçeride neler oluyordu bilmiyordum. Füsun dışında kimler vardı. Turgut orda mıydı ya da başka birileri. Neden Ege'ye vurmuştu? İhaneti yüzünden mi?
Hiçbir şey bilmediğim halde o eve girmeli miydim emin değildim. Ama bir yandan da bunca zaman bana kol kanat geren ikizleri bir başına bırakamazdım. Efe de Ege de benim için birer ağabey olmuşlardı. Beni korumuş kollamış ve Amerikaya tehlikenin içine giderken bile yanımda durmuşlardı. Kendim için korkmazdım. Şimdi de korkmayacaktım.
Ama tedbirsiz de gidemezdim. Sıkkın bir nefes verip silah olarak kullanacak bir şeyler aradım. Ama arabanın içinde hiçbir şey yoktu. Evin kapısı Efe'nin yumrukları nedeniyle açılırken kapıyı aralayıp peşinden koştum. Efe arkasında olduğunu fark etmemişti. Yoksa bana engel olurdu biliyordum. Açık kapıdan girerken daha önce görmediğim iri yarı Lili gibi bir kadın arkasından baktı. Kapıyı kapatmak üzereydi ki yetişip ayağımı kapının arasına yerleştirdim. Kapıyı açmak zorunda kaldı. Oldukça ince kaşları şaşkınlıkla yukarıya kalkarken çoktan evin içinde çınlanan bağırışlar kopmuştu bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Genç Kurgu"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...