Bir hayal çizdim eski ve yırtık resim defterime. Kağıtlarım beyaz değildi ve kalemim siyah değildi. Mükemmel olmayan bir kağıtla ve mükemmel olmayan bir kalemle mükemmel bir hayal çizdim. Mutlu bir hayat.
Ama hayat hayallerim kadar mükemmel değildi. Hayat tıpkı resim defterim ve kalemim gibi adımsız gerçekleri vurguluyordu. Bir hayal çizdim mükemmel olmayan resim defterime.
Huzurlu bir gelecek.Ama gerçekler acıdır. Tıpkı hayatın oyunları gibi. Ve ben hayallerimi çizmeyi bıraktım. Onları kalbimin en derin odalarına kilitleyip anahtarı unutulmuşluğa adadım.
Ama bugün, yeni bir hayal çizdim mükemmel olmayan dünyam da. Hayallerim de bir ben var. Artık mutlu ve kaygısız. Hayallerim de bir baba çizdim sevecen ve güzel kokan. Ve ben hayalimde bir ev çizdim. İçin de mutluluğun başrol oynadığı bir film karesi dönerken.
Belki de asla gerçekleşmeyen hayaller çizmiştim. Çünkü bana yolumun üzerin de bir iblis var dendi.
Bana anlattıkları son şey,
"Bile isteye o iblise teslim olmandan korkuyoruz." olmuştu. Bir insan neden bile isteye bir iblise teslim olsun ki? Fazla mı çaresiz olduğundan mı? Yoksa iblisten başka kimsesi olmadığından mı? Bilmiyordum. Bildiğim tek şey çizdiğim hayaller için kolay olmayan bir yolda yürüyeceğimdi.
"Ne saçmalamış bunlar?"
Omuz silktim ve arkama yaslandım. Jane'ye herşeyi anlatmıştım. Elvis'in ihanetini ve o kadınların beni kovalarken sessiz rahibelerin geldiğini. Sessiz rahibelerin anlattıklarını Jane'ye söyleyince Jane sadece alayla gülüp bunak karılar demişti.
Jane her ne kadar onların söylediklerini bir saçmalık olarak görüyor olsa da, o kadınların anlattıklarını düşünürken sanki geleceğimin ön gösterisini izliyor gibi hissetmiştim. Normal bir şey değildi. Hiç olmamalıydı zaten..
"Peki o siktiğimin Elvis'e ne demeli? Söz de bir de bizim dostumuz gibi davranıp arkamızdan vurdu!"
Ben ihanete alışkın değildim. Çünkü bana ihanet edecek bir kimsem yoktu. Ama birine arkadaş gözüyle baktıktan sonra onun kalkıp bunu yapması elbette ki bir şeyler ifade ediyordu. Elvis bana arkadaş gibi davranmıştı. Ama aslında yanlızca Heldi istedi diye bunu yapmıştı.
"Bilmiyorum Jane. Ama bunu onların yanına bırakmayacağım."
Jane mavi kafasını omuzuma koydu. "Bırakmayacağız. Biz."
"Jane?"
Başını kaldırmadan mırıldandı.
"Hım?
Ben de başımı onun başına yaslayıp sessizce fısıldadım.
"Seni seviyorum."
Onu gerçekten seviyordum. Hiç olmayan kardeşim, hiç olmayan dostum gibi. Jane benim ilk dostumdu.
Birden Jane'nin irkildiğini fark ettim. Nefesini tutmuştu. Bedeni kaskatı kesilmişti. Neden böyle bir tepki verdiğini anlayamamıştım. Başını kaldırıp gözlerime baktı. Kızıl gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Ard arda yutkundu. Ciddi miyim diye bana biraz daha yaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Teen Fiction"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...