Acılarımız kılıflarımızdır. Hem en büyük zaaflarımız hem de kalkanımız. Benim acılarım bana her ikisi de oluyordu. 'taki bir gün siyah gözleri beni hapis eden eli kirli bir adam kalbimi avuçlayıp ruhumu tutuklayana dek. O vakit acılarımı onun omuzlarına bıraktım. Umrumda olmadı. Onun omuzları yeterince genişti ve yeterince acı yüklenmişti. Üç beş acımı üstüne yığarken kanatları altında saklandım.
Pişman değilim.
Ama bilemezdim o gölgelerin kanatları altında güneşten mahrum ölecektim. Acılarımı aldı ve vermedi. Acılarımı kendine sakladı. Sonra acılarını bana gösterdi. Öfkesini ve kinini.
Aron Alkan, sonum ve başlangıcım. Söyle bana annen mi seni bu denli acımasız yaptı. Yoksa annesizliğin mi. Bir kadın doğurdu seni ve kaderini çizdim şöyle bana Aron Alkan annenin sana çizdiği bu kaderden kurtulmayı denedin mi?
Seni sonsuza dek silmem için bunun cevabını senden almalıydım.
Araba durunca derin bir nefes aldım. Efe ile koşarak okuldan çıkıp tekrar arabaya bindiğimiz de arabasını park eden Ege tekrar arabayı çalıştırıp peşimize düştü. Bu Ege'nin arabasıydı aslında. Ama onun arabası Efe de olduğu için o da Efe'nin arabasını almış olmalıydı. Yolda giderken Ege Efe'yi aramış ve gideceğimiz yeri öğrenmişti. Yol boyunca korkudan kendimi yiyip bitirmişken araba durur durmaz hızla kendimi dışarıya attım.
Arkamdan da Efe. Ve hemen sonra arabası aynı yerde duran Ege. Onlardan önce koşarak daha önce Rana'nın gösterdiği eve yönlendim. Adımlarım titriyordu. Geç kalmış olma olasılığı beni benden, canımdan etimden koparıyordu.
"Esir bekle!" Ege'yi duymamazlıktan geldim. Daha hızlı koştum. Kalbim göğsümü delicesine delerken. Evin kapısını yumruklamaya başladığım zaman içeriden bir takım sesler gelmeye başladı. Ege ve Efe'ye kısa bir göz attım. Bana yetişmek üzereydi. Ama kapı açılmadı.
"Rana! Benim Esir. Aç kapıyı!"
Birkaç tıkırtı daha geldi içeriden. Sonra kapının arkasından kilit açma sesleri. O sıra yanıma ulaşan Ege ve Efe tam arkamda durdu. Aynı saniye kapı hafif gıcırdayıp aralandı. Nefes nefese kapıya baktım. Nefesim kapının yüzeyine çarptı ve o kapının kirleri içime işledi.
"Esir?"
Rana'nın yumuşak kırılgan sesiyle nefesimi üfledim. Başımı hızlı hızlı sallayıp kapıyı açmasını bekledim.
"Evet, benim. Senin için geldim Rana." Kapı biraz daha aralandı. Ve biraz daha. Sonunda beklediğim kız karşıma çıktığında irkilerek iki adım geriledim. Benim haftalar önce bıraktığım kişi yoktu karşımda. Beni bu kaç haftada bekleyen kız vardı. Yüzü gözü morluklar ve yaralar içinde saçları küt kesilmiş o canım sapsarı saçları öldürülmüş bir kız çocuğu.
Öyle içli içli baktı ki yemin ederim sema melekleri kendinden utanıp gözyaşlarını sakladı. İçim titredi. Bedeni daha da küçülmüş incecik kalmıştı. Ben ne kadar zayıflamışsam o benden beter durumdaydı. Çünkü benim babam vardı benim Efe'm vardı. Onun bir beni vardı. Ben ise zamanında yetişememiştim.
Elimi ağzıma kapatıp yutkundum. Rana yüzündeki yaralarından utanıp başını eğerken kaskatı kesilmiş bedenimi kontrol ederek ona uzandım ve yaralı titrek bedenini kollarım arasına aldım. Sığındı bana küçük bir kedi yavrusu gibi. Koru beni dermiş gibi. Çok yoruldum artık dermiş gibi. Burnumun ucu sızladı. Ağlamamak için dişlerimi birbirine geçirip ikizlere baktım.
Efe biranda perişan görünmüştü. Ege ise yumruklarını o kadar sıkıyordu ki sanki elleri kırılacaktı.
Kollarımı açtım. Bir anne şefkatiyle. Kollarımı açtım bir ablanın merhametiyle. Kollarımı açtım bir kız kardeşin sevgisiyle. Onun titrek bedeni kollarımı dolduramamıştı. Öyle çok zayıflamıştı ki, öyle çok erimişti ki. Küt kesilmiş saçlarına dokunamadım, elimi kaldırıp saçlarını okşamak isterken dişlerimi sıkarak sırtına yaslandım titreyen elimi. Benim sarı küçük kızıma ne yapmışlardı? Ona neler yaşatmışlardı? Bu zülüm değil de neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Teen Fiction"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...