Bütün insanlar farklı bir karakter taşırlardı. Kimisi naif ve kırılgan. Kimisi ise güçlü ve sert. Çoğu insan ikisinin arasında bir yerdedir. Yer yer hassas, yer yer hırçın. Benim büyüdüğüm yerde ne kırılgan insanlara yer vardı nede hassas olanlara. Çünkü nerde böyle bir insan varsa diğer herkes birer leş yiyici misali etrafında toplanır ve ondan bir parça kopartma derdine girerdi.
Onu sömür ve ondan faydalan. Zayıflığı üzerine güç kur ve kendini yücelt. İşte benim yaşadığım ve bu yaşıma kadar büyüdüğüm yer böyle bir yerdi. Evet çoğu insan tanımıştım. Başlarda umutlu ve naif insanlar. Ama zamanlar birer katil ruhlu iblise dönüşen. Şimdi ise bambaşka iblisler arasına gelmiştim. Bunlar daha profesyonel ve daha tehlikeleydiler.
Bacak aramdaki sızıya rağmen önümüzdeki kadın gardiyanı olabildiğince hızlı takip etmeye çalışıyordum. İşte bana sen ne tür bir karakter taşıyorsun derseniz eğer, size ben sizin düşündüğünüz hiç bir karakter profiline uymam derim. Ben hayatım boyunca çok az ağladım. Ve bu ağlamalar asla birbirini tutan nedenlerden olmadı. İlkin annemi özlediğim için ağladım. Ama bu bile sadece üç gün sürdü. Çünkü üç gün sonra Lili'den öyle bir dayak yemiştim ki çocuk halimle iki hafta kendime gelememiş ve annemin yasını tutamamıştım. İşte o duygusal bir ağlamaydı. İkinci olarak ilk aç kaldığımda ağladım. Çünkü karın ağrısından hücrenin dar ve soğuk duvarları arasında farelere yem olmamaya çalışarak geçiriyordum. İşte o fiziksel bir ağlamaydı.
Sonra ilk regl olduğumda ağladım. Çünkü bacaklarım arasında süzülen kanların görüntüsü beni dehşete düşürmüştü. Hiçbir ağrı hissetmediğim halde bacaklarım arasında ılık ılık akan kanlar bileklerime kadar süzülüyordu. İşte o acısız ve bilinmezlik ile doğmuş bir ağlamaydı. Bundan sonra belki iki belki de üç kez daha ağladım. Ama bir daha asla ağlamamıştım. Bana göre tabiki ağlamak acizlik değildi. Biz insanoğulları acı çekmek için doğmuşsak şayet, o zaman neden doğduğumuz şey uğruna ağlamayalım? Ama etrafımdaki herkes için ağlamak tam olarak acizlikti ve sen bir zavallı olmadığın sürece asla ağlamazdın.
Şimdi kadınlığım sızlıyordu. Bilmediğim bir yerde tam on sekiz yıl sonra başka bir zeminde yürüyordum. Ama yine de başım ve omuzlarım dikti. Ben Esir. Sadece Esir. Bir soyadım yok, bir kimliğim yok. Hiç bir yere kayıtlı değilim ve hiçbir resmi evrakta varlığıma dair bir iz yok. Herşeye rağmen ben güçlüydüm. Gerçekten güçlü.
"İyi misin?"
Jane yanıma yaklaşıp fısıldayınca başımı salladım. Her ne kadar üstümüzdeki kirli ve kokuşmuş tulumlardan kurtulmuş olsakta yine tulum giymiştik. Ama bu sefer renkleri sarıydı. Ve diğerleri gibi sert bir kumaşı yoktu. Yumuşacık iç çamaşırları ve yine yumuşacık bir tulum. Ayağımızda ise konforlu beyaz spor ayakkabıları. Açıkçası kötü olmam için henüz hiçbir neden yoktu. Sadece hala sızlayan özel bölgemden hariç.
Yukarı çıkan merdivenler önüne gelince kadın bizi beklemeden yukarıya çıktı. Bizde peşinden çıktık. Yukarıya çıkınca dört bir yanı saran düzinelerce kapı gördüm. O kadar fazlaydılar ki asla sayamazdım.
"Burası kadınların yatakhane katı. Her biriniz dörder kişilik odalarda kalacaksınız. Ve oda arkadaşlarınız ile iyi geçinmeye çalışın."
Jane ya da Miranda ile aynı odada kalmayı o kadar istiyordum ki içimden dua etmeye başlamıştım bile. Sırayla kapıların önünden geçerken üç kez durduk ve yanımdaki üç kadında yeni yaşam yerlerine yerleştiler. Geçtiğimiz her kapı açıktı ve her kapının içinde yeni insanlar vardı. Kimisi çıplak uzanıyordu. Kimisi yatıyor kimisi mekik çekiyordu. Biz kapıların önünden geçerken durup bize bakıyorlar ve kendi aralarında konuşuyorlardı. Tekrar bir kapının önünde durunca kadın bana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Teen Fiction"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...