Gökyüzünün hayalleri

4.9K 379 579
                                    

Bugün hayallerimi izbe bir mezarlıkta,  en ücra köşede gömdüm. Bir parça sudan yoksun çorak arazi benim tuzlu gözyaşlarım ile ıslandı. Benim gözyaşlarım ile beslendi. Arkamda bir adamın heybeti varlığı ve üzerime  düşen  kudretinin gölgesi altında kokusunu soludum. Asla kurmadığım hayallerin cesetlerini arkamda bırakıp doğruldum ve kollarını  açmış adamın karanlığına karıştım.

Gökyüzü kadar kudretli bir adam.  Hayallerimi kurtarmadan yeni hayaller inşa etmek isteyen bir adam...

Gökyüzünün hayalleri..

Gökyüzünün ve yeraltının hayalleri.. 

Araba hareket etmeye başladığında son kez dönüp koca yapıta baktım. Büyük bir hastanenin içinde altı günüm geçmişti. Altı koca gün. Her bir saniyesine yasımı  adamıştım. Menekşe teyzemin yası.  Kayıp ettiğim mavi saçlı kadının yası,  ve unutulmuşluğa emanet edip ardımı döndüğüm geçmişimin yası. 

Amerika topraklarına iki kurban verdim. Amerikaya üç kurban verdim. Topraklarında yatan iki kadının her zerresi için geleceğimi kısıtladım. Nefesini solurken ölen mavi saçlı kadının her bir nefesi için mutluluğumdan kısıtladım. Hayatın bana olan ihaneti mi, yoksa kaderin sinsi sillesi mi  bilmiyorum. Ama doğup büyüdüğüm ve özgürlüğümü  esir bıraktığım bu topraklar andım olsun ki, dayanmak için zerre gücüm kaldı mı emin değilim.

"İyi misin?"

Araba çoktan hareket etmeye başlamış, akıp giden yol göz bebeklerime yansıyordu. İrkilerek yanımda oturan Aron'a  döndüm. Hastaneden çıkarken ayaklarımı  uzatabilmek için Aron ile  arabanın arkasına geçmiştik. Bütün ısrarlarıma rağmen Aron tek eliyle iki ayak bileğimden tutmuş ve dizlerine uzatmıştı. Sıcacık avucu hala iki bileğimin üzerindeydi. Kapkara saçları bir nefes gibi alnına düşmüş  kara  gözleri ise üzerime sabitlemişti. Biri söylesin, ölür  mü  bir insan başkasının bakışına?

Ölmeye değer güzel bakışlar.

"Sanırım iyiyim." Dedim kuru bir sesle. Bana inanamadı. Ama inanmayı seçti. Sessiz kaldı. Sert ses tonu kulaklarımda konuklarken bugün onu dinlemeye bile takatim yoktu. İyice koltuğa yerleşip sırtımı kapıya yasladığım vakit, ensemde hissetiğim camın  soğuğu iliklerime işledi. Gözlerimi usulca yumdum. Arabayı süren Ege, hemen yanında oturan Efe ve bir nefes kadar yakımında olan Aron'dan tek ses çıkmıyordu.

Aklıma saatler öncesine ait görüntüler düştü.

Alex bizimle birlikte Türkiye 'ye geleceğini söylemiş, ve bizi şaşkın bir şekilde odanın ortasında bırakıp arkasını dönerek kaybolmuştu. Efe bir süre arkasından bakarak bir salak olduğunu ve hayal görmeye başladığını iddia etmiş olsa da, Alex'in ciddi sözleri ve bakışları aklımdan çıkmıyordu.

Türkiye'ye  geliyordu. Neden ya da amacı neydi bilmiyordum. Ama hiçbirimiz bunu Aron'a söylememiş olsak da , duyduğu an kıyametlerin kopacağını sezebiliyordum. Aron Alex'ten nefret ediyordu. Aslında her ikisi de birbirinden nefret ediyordu. Nefret güçlü bir duyguydu.

Hatta en kutsal ve en güçlü duygu olarak ezelden beri anılan aşk bile nefrete dönüşebiliyordu. Daha önce birbirlerini görmediklerine yemin edebileceğim bu iki iri adam neden nefreti birbirlerine kalkan olarak kullanıyordu bilmiyordum. Her ne kadar içimden bir ses, sebebin benimle alakalı olduğunu söyluyor olsa da. 

KAM+18 (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin