Bir gün üzerimde fırfırlı mavi bir elbise, elimde bir çiçek sepeti. İçinde her türlü çiçek var. Her renk ve her koku. En çok da unutma beni çiçekleri. Onlar Efe'nin çiçekleriydi. Onu unutmamam için sürekli bana verirdi ya evet o mor mavi çiçekler. Ayaklarım yalın, ayaklarım altında yumuşak ve iç gıdıklayan çimler var. Saçlarım açık. Esen meltem ile boynumu huylandırıyor.
Gözlerim çok güzel parlıyor. Dudaklarımı süsleyen bir gülümseme. Ve evet evet kalbim üzerinde büyük bir mutluluk. Etrafta koşup oynuyorum. Çünkü mutluyum. O mutluluk bana çok güzel yakıştı. Şimdi o mutluluğu siyah gözlü bir adamın avuçlarına bırakmaya gidiyorum.
İnandınız mi? Ben inanmadım. Çünkü tam olarak boğazıma sarılı pençelerin bana acı çektirmek için gözlerimin içine baka baka alet etmesi kaderdi. Benim kaderimde mutluluk yok. Ve benim kaderim de hiçbir şey yok.
Çimenler değil kuru toprakta yalın ayak yürüyorum. Ve elimde çiçekler yok. O çiçeklerin cesetleri var. Hepsini mezarlığımdan topladım. Güzeller diye değil. Artık dursunlar diyen çünkü bu çiçekler benim kabrim üzerinde canlı bir deyişle haykırıp beni bitiriyor.
Morarmış ve kızarmış bileklerimi ovalayıp derin bir nefes aldım. Bileklerim acımıyordu. Morarmış siyah halkalar almıştı ama acımıyordu. Belki de acıyor ama ben fark etmiyorum. Ölüyorum ama hissizleşmis gibiydim. Bir mahsen gibi bir yerdeydim. Küf ve idrar kokuyordu her yer. Duvarlar soyulmuş, tuğla parçaları dibine düşmüştü. Yer soğuktu. Duvarlar soğuktu. Ve tek ışıktan muaftım. Loş bir hava vardı. Dışarıda bir takım bağırışlar ve sesler duydum. Ama odaklanmadan ayaklarımı uzatıp gözlerimi yumdum.
Ecmel adamlarına emrettiğin de kollarımdan sürükleyerek beni buraya atmışlardı. Ecmel'in niyeti beni öldürmeden önce kullanarak ikizleri de buraya çekip öldürmekti. Bunu söylediğinde sadece sessiz kalıp Aron'a bakmıştım. O ise tepkisiz bir şekilde baştan sona her şeyi izleyip sessiz kalmıştı. Bu onun için yeni bir şey değildi. Ecmel en baştan beri herkesi öldürmek istiyordu. Ve bunun için Aron'u kullanıyordu.
Kapının arkasından tıkırtılar geldi. Kulak kesilip nefesimi tuttum. Kısa süre sonra bir sürtünme sesi ve hemen arkasından birinin yere yığılır gibi kumaş sesleri duydum. Biri kapının arkasına oturmuştu.
Kimin geldiğinden emin şekilde başımı geriye yaslayıp gözlerimi yumdum.
"Burda olmaman gerekiyordu."
Sesi kulaklarıma bir ilahi gibi geldi. İstemsiz yaralı ve kuru dudaklarım bir tebessüm bıraktı yüzüme. O gülümseme bana ne kadar yakıştı orası aptal bir meçhulliyet.
"Sen de öyle." Kokusunu almak için derin nefesler aldım. Ama kokusu yoktu. Sadece küf ve idrar kokuları. Onun kokusu yasak bir elmanın ilk ısırığı.
"Sadece sana dokundukları için bile hepsinin parmaklarını koparacağım."
Beni sürükleyen adamlardan bahsettiginden emin şekilde konuyu degistirdim. O sesi bana öyle bir huzur vermişti ki mayışmıştım.
"Haber aldın mı? Bulundu mu?"
Derin bir nefes verdi. Verdiği nefesi ciğerlerimde istedim.
"Henüz bulamamışlar. Ama çok yakında bulacaklar küçüğüm. Merak etme. Seni orada uzun süre tutmalarına izin vermem."
Bunu biliyordum. Yavaşça omuzlarımı oynayıp sessiz kaldım. Oysa o bunu giremezdi. Hissederdi. Hissetmişti. Saatler önce Alex ile içeriye girdiğimiz kafenin arka tarafında Aron ile konuşmalarımızı düşündüm. İnce ince. Sonra Aron'un Alex'i umursamadan beni öpmesi. Günler sonra o öpücük bile beni cayır cayır yakmıştı. Benim için kendinden vazgeçen bir adam vardı. Yine benim için onu doğuran kadından vazgeçti. Onun için ilk ve son kez bir seçenek olurken o ise ilk ve son kez bir seçim yaparak ellerimden tutmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Teen Fiction"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...