Bugün kaderime ağlamak istedim. Siz hiç kaderinize ağladınız mı? Ciğerlerinize nüfus etmiş acıyı haykırdınız mı? Biliyor musunuz ben bunu hiç yapmadım. Ben hayatım boyunca hiç kaderime ağlamadım. Ama işte bugün bu saniye ağlamak istedim. Öyle ki, acıma, kimsesizliğime ve terk edilmişliğime ağlamak istedim.
Der ki şair;mutluluk uzakta değildir. Ama asıl sorun, o mutluluğu bulana kadar senden kalır mı bir heves.
Kalmıyordu. Hayat bana ikinci bir şans tanıdı ama ben şimdi o şansı yaşayacak kadar bile umutlu değildim. Ağlamak istediğim halde ağlayamıyordum bile. Çünkü o kadar ki yanıyordu canım.
Karşımdaki kızın dolu dolu gözlerine bakarken içim acıdı. İçim parçalandı. Çünkü yeşil gözlerinde çok şey gördüm. Yemin ederim ki kendimden çok şey gördüm. Anne ve baba hasreti, yanlızlık , acı ve keder. Şeytanın gülerek ipinin ucuna bağlayıp ruhumuza attığı her bir duygu ince ince nakşedildi ondan bana.
Yutkundum. Ilık yaz havası saçlarımı okşarken bir kez daha yutkundum. Bu hangimiz içindi bilmiyordum. Onun acısına mı yutkundum yoksa kendime mi?
Derin nefesler alırken burnu genişleyip açılan kıza acıyan gözlerle bakmadım. Çünkü o bakışlardan yıllar boyunca nasibime düşenleri almıştım. Son bir kaç günde.
"Annen nerde?" Dedim yersiz bir soruyu ona yöneltirken. Bu soruyu duymak bile canını acıtıyormuş gibi gözlerini yumdu.
"Ceza evinde."
Aklıma Aron'un babası geldi. O da ceza evi denilen yerdeydi. Acaba o ne suç işlemişti ki ceza evine düşmüştü."Bu yüzden kimse seninle arkadaş olmak istemiyor." dedim sanki kendi kendime konuşurmuş gibi. Ama o yine de üstüne alınıp başını ağır ağır salladı.
Yeşil gözlerine bakarken bahçedeki öğrencilerin tekrar içeriye girdiklerini fark ettim.
"Annenin şimdi kaldığı yerin kat ve katı daha kötü bir yerden çıkan bir kızla arkadaş olma çabasına girme Rana." duygudan yoksun sesim içimde cız etti. Ben kirli değildim. Hayır katiyen ben kirli değildim. Haksız bir kaderi yaşayıp yıllarımı çürütmüştüm. Ama bu piskolojimin kötü olmasını değiştirmiyordu. Anormal bir insan olduğumu ve asla sağlıklı düşünemediğimi. Rana temiz ve masum bir kıza benziyordu. Bu teyim ne kadar doğru bilmiyorum ama ben yanlızlığa alışmışken, benimle arkadaş olması sadece onu daha da dibe çekerdi. Şokla açılan gözlerine bakarken ayağa kalktım ve arkamı dönüp onu arkamda bıraktım.
Esen rüzgarda eteğim havalanmasın diye seri adımlarla içeriye girdim. Üst kata çıkarken merdivenlerden endişeyle inen Efe ile karşılaştım. Beni görünce üç basamağı birden atlayıp önümde durdu.
"Esir sen nerdesin? Kaç dakikadır okulu turladım resmen. Kocaya kaçtın sandım kız."
Yüzümü ekşitip Efe'nin bebeksi yüzüne baktım.
"Hava almak için dışarıya çıkmıştım." Kocaya kaçmak da ne demek şimdi? O kada mantıksız bir şey ki kafaya dahi takmadım.
"Bir dahakine haber verirsen bende deli danalar gibi dört bir yanda seni aramam."
Sadece başımı sallarak onu onayladım. Beraber tekrar üst kata çıktık ve sınıfa girdik. Ege hala aynı yerde oturmuştu ama yanında oturan kızla sohpet içerisinde gibi duruyordu. İçeriye girdiğimizi fark etmiş gibi bize döndü ama ruhsuz bakışları üç saniyeden fazla durmadı üzerimizde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Teen Fiction"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...