Büyük salonda toplanan yüzlerce turuncu giysili kadına baktım. Bazılarının yüzünde morluklar ve çürükler vardı. Bazıları oldukça tombul ve besili olmalarına rağmen, bazıları bir deri bir kemik kalmış halde başlarını eğmişlerdi. Ama hiçbir zaman dış görünüşe bakmazdım. Ben her zaman insanın gözlerinde saklı hayatlarına bakardım. Çünkü dışarıya gösterdikleri karakter hiç bir zaman gerçek kendileri değildi.
Şuanda gözlerine bakarken çok şey görüyordum. Bazıları hala bir umut burdan kurtulmak için bekliyordu. Bazıları çoktan herşeyden umut kesmiş yanlızca son günlerini yaşıyor gibi bakıyordu. Bazıları geçmişini unutmuş yanlızca bugünü yaşıyordu. Bugünü görüyordu. Bazıları ise geleceğe bakıyordu. Yarın için bugün susuyordu. Her birinin gözlerinde başka bir kadın.
Derin bir nefes aldım ve önüme döndüm. Aynı anda Léni ile göz göze geldik. Yorgun gözleriyle bana içten bir şekilde gülümsedi. Léni ne tür bir kadın diye sorarlarsa onlara yanlızca, yanlız derdim. Çünkü Léni gerçekten yanlız bir kadındı. O ne geçmişe takılmış nede geleceğe yönelmişti. O da burdaki bir çok kadın gibi yanlızca sayılı günlerini bekleyen yatalak bir hasta gibi umutsuz bakıyordu.
Aynı şekilde ona gülümsedim. Böyle bir yerde içten gülmek bile imkansızken hala bunu nasıl başarıyordum anlamıyordum. Bütün koğuşlardaki kadınlar burda toplanmıştı. Hepsinin üstünde aynı kıyafet vardı. Turuncu tulum. Kaderlerimize lekelenmiş turuncu renk. İşte bizim için cehennemin rengi kırmızı değil turuncuydu.
Kimisinin ki eski ve kirliydi ama bir çoğunun ki yeni ve capcanlıydı. Biliyordum ki, o yeni capcanlı renkler onların üstünde ölecekti. Zamanla rengini terk edip kaderleri gibi mahvolacaktı. Benim üstümdeki tulum ne çok eski ne de çok yeniydi. Tıpkı benim gibi.
"Sessizlik!"
Küçük tıknaz gardiyan bağırınca herkes susup ona baktı. Aynı anda başımı çevirdiğim de Mary'i gördüm. Saçları hala aynı duruyordu, tek bir teli bile dışarıya çıkmamıştı. Tıknaz gardiyanın arkasında bacaklarını iki yana açmış rahat bir şekilde ellerini arkasında birleştirmişti. Gözlerini salon boyunca gezdirdikten sonra hafifçe güldü.
Kadının gülüşü bile o kadar çok kötü şey sunuyordu ki, neden herkesin ondan korktuğunu anlayabiliyordum. O dişi bir iblis gibiydi.
"Bayanlar! Bugün aramıza yeni mahkumlar katılacak. Hepsine özel bir ilgi göstereceğiz. Simdi onlarla tanışın!"
O an çift taraflı kapıdan giren düzinelerce kadın göründü. Hepimizin aksine yüzleri hala gün ışığının izlerini taşıyordu. Hepsi tek sıra halinde turuncu tulumlarıyla ilerkerken fark ettim ki hepsinin de başı ve omuzları dikti. Hiç biri bir mahkum gibi girmedi içeriye. Hepsi ayrı bir gurur taşıyormuş gibi adımlıyordu.
Aralarında her türlü kadın vardı. Sarışın, esmer, kumral, kızıl hatta mavi ve pembe saçlı kadınlar bile vardı. Asyalı, rus, cinli , afrikalı ve bir çok medeniyetten kadın. Her birini ayrı düşündüm. Böyle bir yere düşmek için ne tür cezalar işlemiş olabilirler ki?
Katiller, hırsızlar, hayat kadınları, kaçakçılar ve daha binlerce suç.
Hepsi tam önümüzde yan yana dizildiler. Bazılarının saçları kazınılmış bazılarının ise kalçalarını aşıyordu. Herkes susup yeni gelen mahkumlara bakıyorlardı. Aralarında çoğunun şiddet gördüğü belliydi. Çünkü yüzlerinde kapkara siyahlıklar. Boyunlarında ince ve kan toplamış halka izleri, alınlarında söndürülmüş tütün izi. Yanık izleri, bıçak izleri, tekme , yumruk her türlü darp izi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Dla nastolatków"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...