Terliyordum.
Kesik kesik nefesler alıyordum.
Ve cehennem ateşinin en derininde kızıl alevler arasında eriyordum.
İnce boynumda uzun ve kuvvetli parmaklar vardı. O parmakların sahibi bedenini bana her sürttüğünde parmaklar boynumu sıkıp gevşetiyordu. Boynumda uzun biçimli parmakların izi kalıyordu. Tam bacaklarımın arasında, kadınlığım üzerinde onun varlığını hissediyordum. Aramıza girmiş kumaş parçalarına rahmen beni kendimden geçirecek kadar sıcaktı. Gözlerim arkaya kayıyordu. Dudaklarım arasında kısık inlemeler onun kulaklarında çınlayıp onu memnun ederken göbeğimin üstünde yumuşacık, nemli dolgun dudaklar vardı. Pürüzsüz dişleri dudakları arasında çıplak tenime çarpıyordu. Bedenim de bir ürperti vardı. Aynı zaman da dehşet verici bir sıcaklık. Tıpkı sema da yükselen bir yanardağın kıyısında küçük bir peri misali.
Hem titiryordum, hem yanıyordum. Dudakları ıslak bir izle tenimde dolaşırken sırtım yay gibi gerilip havalanıyordu. Tanrım bir şehvet pınarında yüzüyordum. Asla görmediğim asla hissetmediğim bir diyarın yolcusuydum. Heybetli bir adamın bedeni altında tutkuyla kıvranıyor ve kendimden geçerek diriliyordum. Ciğerlerim o tutku pınarında soluklanıyordu.
Diğer uzun parmakları baldırımı okşuyordu. Bazen sıkıp gevşetiyorken etimi avuçluyor, canımı yakmasına rağmen beni şehvete doyuruyordu. Çıplak bacaklarıma sürtünen kot pantolonun sertliğini hissediyordum. Etimi tahriş edip kızarıklıklar bıraktığını anımsıyor ama başımı kaldırıp ona bakamıyordum. Sanki kim olduğunu biliyor ve kendimi güven içinde yapacaklarına teslim ediyordum. Kokusu, tanrım tanrım tanrım kokusu bahar esintisi kokusu. Tenime siniyordu. Burnumdan ve aralık ağzımdan içeriye girip ciğerlerime işleyip beni kör ve sağır eyliyordu.
"Esir.." tanıdık hırıltılı sesi adımı inlerken alt dudağımı ağzımın içine alıp sırtında dolaşan tırnaklarımı acımadan etine batırdım. Derisinin tırnaklarım arasında kaldığını hissettim. Buna rağmen hızlı nefes alışveriş seslerimiz yalnızca içine gömüldüğümüz tutku bataklığındandı. Nerdeydik? Ne yapıyorduk ve bu hale nasıl gelmiştik? Asla bilmiyordum. Ama bildiğim tek şey üstümdeki adamın aramızdaki bütün kumaş parçalarını yırtıp atarak bana sahip olmasını istediğim o akılalmaz istekti. Dişlerini leğen kemiğime batırdı. Ordan yavaş yavaş ıslak bir iz çizerek aşağı inip kasıklarımda durdu. Sadece iç çamaşırları ile duruyordum. Bunu bir şekilde biliyordum. Onun üstü çıplaktı ama altında kot pantolonun sert kumaşı kadınlığıma çarpıyordu. Onu bacak arama almak için dizlerimi kırmış ve bacaklarımı o kadar geniş açmıştım ki, kasıklarıma sert bir sızı düşüyordu.
Kurumuş dudaklarım arasında fısıltılar ve küçük sesler çıkıyordu. Birinin adını inliyordum. Birine yalvarıyordum. Siyah kuyuların dibinde beni haps etmiş, bırakmaya niyeti olmayan siyah kanatlı bir ölüm meleği. Benim meleğim. Benim Aron'um.
Dudaklarının iç çamaşırım üzerinde kadınlığıma bastırdığı an nefesim kesildi. Kusma isteği vardı boğazımda. Bu iğrenmeden değildi. Bu heyecandan ve adrenalindendi. Başımı o kadar geriye yatırmıştım ki alnım üzerinde duruyordum. Sonra tam o noktada dişlerini hissettim. Dişlerini kadınlığıma batırdığı an kendime mani olmadan çığlık attım. Sesim nefesimi tahriş etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAM+18 (Tamamlandı)
Teen Fiction"Şimdi, burda seni öpersem bana karşı çıkar mısın deam morte?" Deam morte, ölüm tanrıçası.. Kalbim tekledi. İçimde binlerce feryat yükseldi. Onun kucağında bir kedi misali, hayır tanrım bir çocuk misali tünemişken tıpkı bana yakıştığı gibi ölüme...