21

8K 267 64
                                    

İYİ OKUMALAR...

DERİN' İN ANLATIMIYLA:

Uzun bir bekleyişin ardından kapı çaldı ve Bozo geldi.

''Ne yaptın?'' dedi Ertuğrul, hiç soluk almadan.

''Yaptık bir şeyler.'' dedi Bozo, cebinden kanlı bir mendil çıkarıp Ertuğrul' a uzattı.

''Lan gözünü korkut dedik ama bu kadar değil be Bozo, adam kıza bir şey yapmadı ki. Sadece kaybetme korkusu vardı, biraz aşırıya kaçtı, o kadar.'' dedi Ertuğrul.

''Sude, bu şerefsiz sana hiç vurdu mu?'' dedi Bozo, Sude' nin oturduğu koltuğa doğru eğilerek. Sude kafasını aşağı doğru eğdi ve biraz sonra kafasını olumlu anlamda salladı.

''Al işte, dahasını yapmam gerekiyordu. Sude, buradan gitmesini söyledim. Yarın itibariyle hayatından tümden çıkmış olacak. Korkma tamam mı?'' dedi Bozo, Sude' nin yüzünü avuçlarının arasına alıp. Ertuğrul ve ben, onların bu haline karşılık birbirimize baktık ve tekrar onlara bakıp gülümsedik. Ertuğrul sesli bir şekilde elini yumruk yapıp ağzına götürerek öksürdü. Bozo, Ertuğrul' a bakıp bizim gülümsediğimizi görünce ellerini Sude' nin yüzünden çekti ve hızla ayağı kalktı. Sude de utanarak elbisesinin eteklerini çekiştiriyordu.

''Neyse, Bozo sen Sude' nin yanında dur.'' Bana bakarak, '' Bizim işlerimiz var. Geç geleceğiz.'' dedi Ertuğrul.

''Tamam abi.'' diyerek onayladı Bozo.

Yatak odasına yönelirken dişlerimin arasından kısık sesle, ''Bu da dünden hazır he!'' dedim gülerek. Ertuğrul da tıpkı benim gibi konuşarak, ''Sorma, sorma!'' dedi ve ikimiz de güldük. Arkamızı dönüp Bozo' ya baktığımızda Bozo bize bakıyor, yüzü de domatesten hallice duruyordu.

Ve devam etti, ''Şey abi,'' Ceketinin düğmelerini açtı ve '' Bana emaneten bir gömlek verir misin?'' dedi. Baktığımda gömleği kan ile dolmuştu.

''Dur lan eşek sıpası, bekle.''

Yatak odasına doğru ilerledik. Ben dolaba yanaşıp kapağını açtım ve içine biraz göz gezdirdikten sonra hastaneye gideceğimizi düşünerek siyah bir kot pantolon ve yeşil bir kapüşonsuz sweat çıkardım. Ertuğrul da siyah bir kot pantolon ve siyah bir tişört çıkarıp yatağın üzerine attı.

Giyinme odası, yatak odasıyla birleşikti. Odanın bir duvarının önünde kocaman dolaplar vardı ve önünü sadece bir kolon kaplıyordu. Kapısı felan yoktu. Bu yüzden rahatlıkla oradan buraya geçiş yapabiliyorduk.

Ertuğrul banyoya gitti. Ben de o sırada dolaptan çıkardıklarımı üzerime geçirdim ve üzerimden çıkardığım eşofmanları katlayıp dolaba koydum. Saçlarımı tarayıp açık bıraktım. Sweatimin kolları uzun olduğu ve kollarını sürekli avucuma kadar çekiştirdiğim için bilekliğe ihtiyaç duymadım. Boynum her ne kadar çıplak dursa da kolye takmak istemedim. Takı takmayı çok seviyordum ama bazı günler takmak istemediğim de oluyordu, tıpkı bugün gibi.

Ben parfüm sıkarken Ertuğrul da banyodan çıktı. ''İşte cennet kokusu.'' dedi, burnundan derin bir nefes alarak. Gülümsedim. Ertuğrul tişörtünü ve eşofmanını çıkarırken odadan çıkıp mutfağa yöneldim. Dolaptan bir bardak çıkarıp buzdolabından da su şişesi çıkardım. Şişeden bardağa, bardağın alabileceği kadar su boşaltıp şişeyi tekrar yerine koydum. İçi su dolan bardağı kafama dikip içindeki suyu bitirdim.

Mutfaktan çıkarken Ertuğrul' un da yatak odasından çıktığını gördüm ve ona bakarak yanıma gelmesini bekledim. Elindeki gömleği Bozo' ya uzatıp yanıma geldiğinde birlikte dış kapıya doğru ilerledik. Kapının yanındaki askılıktan ceketlerimizi alıp evden çıktık. Hava eskisi gibi soğuk değildi. Yavaş yavaş ısınmaya başlıyordu.

Ertuğrul' un arabasına binip hastaneye doğru yol aldık. Kısa süre sonra hastaneye vardığımızda gerekli işlemleri yapıp doktorun yanına gittik. Ultrason cihazından karnıma bakacaktı. Ultrason cihazının yanında bulunan sedyeye uzandım. Karnımı açtım ve doktor, karnımın üzerine bir jel sürdü. Daha sonra aleti karnımda gezdirdi. Tam o sırada tavanda teyzemin yüzünü gördüm.

Ama bu sefer bana değil, ultrason cihazına yansıyan bebeğime bakıyordu. Gözlerimi ona sabitledim. Bir şey yapacağından korktum. Bir şey yapabilir miydi, onu bile bilmiyordum.

Doktor ve Ertuğrul' un ''Derin, Derin Hanım'' seslenişlerini duyup onlara baktım. ''Kusura bakmayın, dalmışım.'' dedim çaresizce. Doktor hamile olduğumu ve sağlıklı olduğumu söyledi. Daha sonra ultrason cihazının yanındaki cihazdan bebeğime ait ultrason fotokopilerini çıkarıp bana verdi. Fotokopilere boş boş baktığımı gören doktor, eliyle küçük bir nohut tanesi gibi olan şeyi gösterip, ''Bak, bu minnak şey sizin bebeğiniz.'' dedi. Gülümseyerek ona baktım. Daha sonra teyzemi anımsayıp tavana bir kez daha baktım ama orada değildi. Şükür ki değildi. Daha sonra karnımı bir peçete yardımıyla temizleyip sedyeden kalktım.

Doktor bana düzenli beslenmemi, çok dikkat etmemi söyledi. Teşekkür edip odasından ayrıldık. Ultrason odasında fark ettiğim bir şeyi Ertuğrul' a sordum.

''Senin gözlerin mi doldu?''

''Hayır.''

''Emin misin?''

''Kızım ilk kez çocuğumuz oluyor, bırak dolsun bir zahmet.''

Gülüp, ''Tamam, tamam. Bir şey demedim.'' dedim. Hastaneden çıkıp tekrar arabaya bindik.

''Nereye gidiyoruz?''

''Annemlere. Hamile olduğunu söyleyeceğiz. Öğrenmeleri onların en temel hakkı diye düşünüyorum.''

''Öf dalga geçme Ertuğrul, tamam söyleriz, ne olacak? Utanmayacağım da, bak gör.''

''Umarım.''

Kısa bir yolculuktan sonra malikaneye vardık. Arabadan inip içeriye doğru yürüdük. Bahçe kapısından içeriye girdiğimizde herkes, her zamanki gibi koltuklarda oturmuş sohbet ediyorlardı.

''Selam millet!'' dedi Ertuğrul. Herkes şaşırıp sevinerek '' Hoş geldiniz.'' dediler. Herkesle selamlaşıp biz de bir koltuğa oturduk. Daha sonra Ertuğrul, babasının da burada olduğunu fırsat bilerek, ''Size bir müjdemiz var, Derin hamile!'' dedi.

Herkes sevinç çığlıkları eşliğinde bana sarıldı. Sıra babama gelince duraksadım. Utanmıştım. Ertuğrul bana bakıyordu. Utancımı içime atıp ona inat babama sarıldım. Babama en son ne zaman sarıldığımı bilmiyordum, garip hissetmiştim.

Ertuğrul' un babası da yanıma gelince elini öpüp ona da sarıldım ve Ertuğrul' a dönüp, ''Oğlum, benimle gelir misin?'' dedi. Ertuğrul kafasıyla onaylayıp onunla birlikte merdivenlerden yukarı çıktılar. Sanırım çalışma odasına gidiyorlardı ve sanırım bir terslik çıkmıştı. Çünkü Ertuğrul' un babası hiç de iyi bir şey söyleyecekmiş gibi gözükmüyordu.

Yaklaşık bir 15 dakika sonra Ertuğrul sinirden deliye dönmüş bir şekilde hızlıca merdivenlerden indi. Burnundan soluyordu. Bağırarak, ''Derin kalk!'' dedi.

''Ne oldu?'' dedim telaşla ayağı kalkıp Ertuğrul' a bakarken. Durup bana baktı. Gözleri, sinirinden dolayı renginin en koyu haline bürünmüştü.

''Sorma Derin, hiçbir şey sorma!''

''Tamam!'' yanına doğru gittiğimde kolumu tuttuğu gibi beni peşinden sürükledi. Ev ahalisi şoka girmiş, ben de en az onlar kadar şaşırmış ve bir o kadar da korku içindeydim.

Oy ve yorum yapmayı unutmayınn🔮✨

Derin DuygularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin