25

5.3K 185 37
                                    

İYİ OKUMALAR...

🔮

Kanlar içinde yere yığılan Dilda' yı son anda tutan Alpay, şoka girmiş bir şekilde Dilda' nın bir kanlar içinde olan gelinliğine, bir de yüzüne bakıyordu. Dilda dümdüz bir şekilde Alpay' a bakıyordu, sadece Alpay' a. Hepimiz etrafına üşüşmüş, Ertuğrul ambulansı aramıştı. Annesi, babası, herkes onun başında çığlık çığlığayken o sadece Alpay' a bakıyordu, aşkına. Son görmek istediği yüzdü belki de, şu an baktığı sima. Tam o anda usulca gözünden akan bir damla yaş, yanağında ufak bir gezintiye çıkmıştı. Alpay da Dilda' dan bir hal, gözyaşları içindeydi.

Ertuğrul çoktan adamlarını saldırı yapanların aracının peşine yollamıştı ama ne çare. Onlar çoktan kaçmıştı bile. Elimizde bir adet kanlar içinde gelin, bir adet de gözyaşlarına boğulmuş damat vardı, konuklar da ehvenişer halde.

Nihayet gelen ambulansa Dilda' yı bindirdiler ve ardından biz de gitmek üzere hastaneye yol aldılar. Biraz uzun ve bir o kadar telaşlı bir yolculuktan sonra hastaneye vardık. Ambulanstan alınıp sedyeye yatırılan Dilda' ya gerekli ilk yardımlar yapılmıştı. Ardından hızla hastane kapısından içeriye götürülmüştü. Ambulansa da onunla birlikte binen Alpay, yine onun sedyesini tutarak hastaneye girmişti. Bir saniye olsun yalnız bırakmamıştı sevdiğini. Ameliyathanenin önünde ayrılmak zorunda kalsa da.

Biz de ambulansa yetişip arabadan indik ve doğruca hastanenin içine koştuk. Herkes korkuyordu, herkes bir tedirginlik içindeydi. Ertuğrul, korunma amacıyla hastanenin önüne bir düzine adam yığmıştı. Bir yandan olası bir saldırıyı önlemek, diğer yandan da Dilda' nın iyileşmesini sadece beklemek gerekiyordu. süre sonra Dilda' nın ailesi başta olmak üzere bizimkiler de geldi. Dilda' nın annesi kendini kapının üzerine zor ulaştırdı ve kapının hemen önünde dizlerinin üstüne yığıldı, ''Kızım!'' diye feryat ederek.

Buradaki herkes çok iyi biliyordu, Dilda' nın kalbinden ve midesinden kurşun yediği için yaşamasının çok az bir ihtimal olduğunu.

Saatler geçmek bilmedi, oysaki saniyeler dakikaları kovalıyordu. En nihayetinde hemşire çıktı ameliyathaneden. Hepimiz başına üşüştük, Alpay başta olmak üzere. Fakat hemşire, ''Doktor Bey birazdan gelip size haber verecek.'' deyip aramızdan kaçmak istercesine sıyrıldı.

O sırada Ertuğrul' un babası İlyas, yanımıza gelip fısıldayarak konuştu.

''Bugün cuma, siz neden hala buradasınız? Masada olmanız gerekmiyor muydu?''

''Nikahtan sonra gidecektik fakat durumu görüyorsun.'' diye fısıldayarak söze atladı Ertuğrul.

''Biz buradayız işte. Size ihtiyaç yok. Gidin masaya. Bu bir mazeret olarak sayılamaz. Ancak hastanın başında bekleyecek kimse yoksa mazeret olur, o da birinizin gitmesi kaydıyla. Hemen gidin, haydi.''

''Dilda' yı bu halde mi bırakacağız, yaşayıp yaşamayacağı bile belli değilken. Bari doktor gelsin, durumu izah etsin, sonra gidelim.'' dedim bende, boş durmayarak.

''Kızım siz dediğimi yapın. Başlatmayın durumuna! Biz buradayız diyorum ya.''

Ertuğrul' a baktığımda burnundan soluyordu. Bana dönüp, 'Gidelim.' anlamında kafasıyla işaret etti ve yürümeye başladı. Ben de peşinden gittim.

YAZARIN ANLATIMIYLA:

Çaresiz ama umutlu bir bekleyişin ardından doktor çıktı, Alpay, ''Doktor Bey, karım nasıl, iyi mi?'' diye üşüştü doktorun başına. Doktorun suratı asıktı, olumsuz bir sonucu açıklayacağı belliydi ama Alpay, bir umut yine sormuştu.

Derin DuygularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin