53

1.1K 60 118
                                    

İYİ OKUMALAR...

🔮

"Babam..."

Kollarını kaldırıp bana sıkıca sarıldı ve kafasını boynuma gömüp ağır ağır nefesler verdi. Kollarımı koca cüssesine sararak karşılık verdiğimde boynum çoktan ıslanmıştı bile.

"Biri yapmış..."

Başı hala boynumdayken söylediği cümleye karşılık kaşlarımı çattım. Ne demek istemişti?

Kafasını boynumdan kaldırıp ıslak kirpiklerinin arasından gözlerini kısarak bana baktı ve "Babamı biri öldürmüş!" dedi sinirli bir şekilde.

"Kim, neden?"

Sorduğum sorudan sonra gözlerini benden ayırıp boşluğa baktı ve "Bilmiyorum, ama öğreneceğim. Ve bunu kim yaptıysa onu mahvedeceğim! Ölmekten beter edeceğim Derin, anlıyor musun; önce kollarını ve bacaklarını balyozla kıracağım, ardından böbreklerini elimde sıkacağım, gözlerinin önünde. Ölmek için bana yalvaracak."

Bunları söylerken gözü dönmüş gibiydi. İçi yanıyordu. Babasıyla arası her ne kadar limoni olsaydı da aralarında bir bağ vardı, çok başkaydı. İlyas Bey Ertuğrul'a, Alpay'a veya Elvan Abla'ya baktığı gibi bakmıyordu. Ona diğerlerinden daha çok önem veriyordu. Ama belliydi ki ona verdiği önemi göstermekte oldukça başarısızdı.

"Vakit kaybetmeden hastaneye gidelim. Babamın serumuna ilaç enjekte etmişler. İlacın türünü, kimin yaptığını, her şeyi bir bir kontrol edeceğim. En kısa sürede o kansızın kellesi elimde olacak."

Ertuğrul tam bir adım atmıştı ki elini tutup onu durdurdum. Dönüp bana baktığında yanağına minik bir öpücük bıraktım ve hiçbir şey demeden öylece gözlerine baktım. Aniden elini enseme attı ve dudaklarını saç diplerime bastırdı. Ardından geri çekilip hızla üzerini değiştirmek üzere yatak odasına yöneldik.

Hastaneye vardığımızda kapıda bizi Alpay karşıladı. Beraber hastaneye girerken Ertuğrul'un adımları oldukça hızlıydı. Ona yetişmek için resmen koşuyordum. Morga doğru ilerlediğinde peşinden gittim ve Alpay'a telaşlı bir bakış attım. Alpay da benim düşündüğüm şeyi -Ertuğrul'un babasının cesedini gördüğünde kendini kaybedebileceğini- düşünmüştü ve ağabeyini durdurmaya çalıştı.

"Abi, gel. Gitme oraya şimdi. Önce bir doktorla konuşalım, vakit kaybetmeyelim. Daha sonra gelip bakarsın. Hem daha annemler de gelecek. Kim bilir o ne haldedir..."

Alpay'a üzülmüştüm. Kendisi Ertuğrul'dan bir halken bir de onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ben ise baş ağrısından ölmek üzereydim. Midem de bulanmaya başlamıştı ama bunun üzüntüden olduğunu ve zaten bu durumda kendimi ortaya atmanın uygunsuz olacağını düşünerekten susup soğukkanlı olmaya çalıştım. İlyas Bey'in ani ölümü herkes gibi beni de parçalamıştı fakat ben en çok onun ölümüne mi, Ertuğrul'un haline mi üzülüyordum, kestirememiştim.

Alpay, Ertuğrul'u ikna ettiğinde hep beraber doktorun yanına gitmiştik. Doktor Bey bizi görünce hızla ayağı kalktı.

"Başınız sağ olsun Ertuğrul Bey."

"Sağ olun, sağ olun da bu durum ne demek oluyor? Benim hastanemde, benim babamın odasına, elini kolunu sallaya sallaya kim, nasıl girebilir?!" Her kelimeyi söylerken yumruğunu sertçe doktorun masasına vuruyordu. Ertuğrul ateş püskürtüyordu.

Derin DuygularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin