35

3.5K 163 101
                                    

Sınır: 25 oy 50 yorum (Sınır geçilmeden bölüm gelmeyecek, haberiniz olsun. Bu kadar az sınır koymam da ayrı.)

İYİ OKUMALAR...

🔮

ERTUĞRUL' UN ANLATIMIYLA:

Her yere haber salmıştım. Derin' i bulmak an meselesiydi. Elim kolum bağlı oturmak yerine Bozo ile birlikte her sokağı karış karış arıyorduk. Derken cebimde olan telefonumun titremesiyle elimi cebime attım ve telefonumun ekranına baktım. Kayıtlı olmayan bir numara beni arıyordu. Bir umut, Derin veya Derin' den gelen bir haberdir diye hızlıca yeşil tuşa bastım ve telefonu kulağıma götürdüm.

''Alo?''

''Alo, sen Ertuğrul musun?''

''Evet. Sen kimsin?''

''Benim kim olduğum önemli değil. Derin denen bir kız elime bir not tutuşturdu ve içinde senin numaran vardı. Üzerinde 'Derin şu an Ali' nin yanında.' yazıyordu.''

''Ne, Ali mi?''

''Evet, Ali.''

''Tamam, sağol.''

Telefonu kapatıp Bozo' ya baktım. Bozo, ''Ali? Ne Ali' si?'' diye sordu. Telefonu elimde parçalarcasına sıktım ve ''Derin' i Ali kaçırmış.'' dedim, dişlerimin arasından. O sırada alnıma düşen saçlarımı elimle geriye yatırdım ve bulunduğumuz sokağın başına park ettiğim arabama doğru yürüyerek, ''Yürü Bozo, yürü!'' dedim.

''Ne oluyor abi?''

''Yolda anlatacağım, yürü.''

''Nereye?'' diye sordu Bozo, ellerini iki yana açıp adımlarıma yetişmeye çalışırken.

''Derin' i almaya.''

DERİN' İN ANLATIMIYLA:

Salih kapıyı kilitlemeyi unutmuştu. Ben de odadan çıkmaya korkuyordum. Evin hizmetçisi Nursel, bana bir bardak su getirip gitmişti. Onun dışında kimse yanıma uğramamış, ellerimi yıkamam için bile bir yer göstermemişlerdi. Fiskosun üzerine koyduğum bardağın çevresinde kırmızı renginde el izim çıkmıştı. Bu rengin kan olması, üstelik Ali' nin olması ve o kanın çıkmasını benim sağlamış olmam, ellerimin daha çok titremesine neden oluyordu.

Odanın içinde volta atıyordum. Bir an önce Ali' nin gebermesini ve Ertuğrul' un gelip beni bu cehennemden kurtarmasını umuyordum.

O sırada aniden fiskosun üzerine koyduğum bardak bir kurşun darbesiyle kırıldı. Arazide önce kurşun sesleri, tam ardından da camların kırılma sesleri yükseldi.

-2 SAAT ÖNCE-

Ali' yi üzerimden itmemle kanlar içinde yanıma serildi. Karnına sapladığım bıçak, yerini koruyordu. Kırmızıya boyanmış ellerimi, kenarda bana gülümseyen teyzeme doğru kaldırarak, ''Bakma bana, git, uzak dur benden. Gülme artık, gülmesene!'' diye söylendim. Her ''Gülme.'' deyişimde kahkahasını arttırıyor, sesi tüm evin içinde yankılanıyordu, bunu sadece ben duyuyor olsam da.

Az sonra benim bağırışlarım sonucu kapı çalındı ve ''Derin Hanım, ne oldu?'' dedi, sesinden anladığım kadarıyla bu kişi Salih' ti. Onun sesinin gelmesiyle birlikte teyzem birden yok olmuştu.

Ali' nin ceplerini karıştırıp telefonunu aradım fakat lanet olsun ki telefonu yanında değildi. Ceplerini biraz daha karıştırmamla odanın anahtarını buldum ve kapıyı açıp Salih' le göz göze geldim. Önce sel olmuş gözlerime, sonra kireç tutmuş yüzüme, ardından da kanlar içinde olan ellerime baktı ve içeri girip yerde yatan Ali' yi gördü. Ali' nin aksine, Salih ayıktı. O fazla içmemişti. Gayet soğukkanlılıkla Ali' nin nabzına baktı ve ''Yaşıyor.'' deyip kapıya doğru yöneldi. Bağırarak adamları çağırdı ve el birliğiyle Ali' yi alıp götürdüler. Salih benimle kalıp kolumu tuttu ve beni odadan çıkardı. Bir alt kata indik ve oradaki odalardan birine girdik.

''Burada kalıyorsun, Ali gelene kadar.'' deyip kapıyı sertçe kapattı ve adım seslerinden anlaşılan, koşarak uzaklaştı.

Salih kapıyı kilitlemeyi unutmuştu. Ben de odadan çıkmaya korkuyordum. Evin hizmetçisi Nursel, bana bir bardak su getirip gitmişti. Onu dışında kimse yanıma uğramamış, ellerimi yıkamam için bile bir yer göstermemişlerdi. Fiskosun üzerine koyduğum bardağın çevresinde kırmızı renginde el izim çıkmıştı. Bu rengin kan olması, üstelik Ali' nin olması ve o kanın çıkmasını benim sağlamış olmam, ellerimin daha çok titremesine neden oluyordu.

Odanın içinde volta atıyordum. Bir an önce Ali' nin gebermesini ve Ertuğrul' un gelip beni bu cehennemden kurtarmasını umuyordum. O sırada aniden fiskosun üzerine koyduğum bardak bir kurşun darbesiyle kırıldı. Arazide önce kurşun sesleri, tam ardından da camların kırılma sesleri yükseldi.

O anki şokla kendimi yere atıp kurşunların hedefi olmamak için direndim. Sürünerek koltuğun arkasına ulaştım ve koltuğu kendime siper ettim. Yaklaşık 20 dakika sonra silah sesleri kesildi. Boğuk ve güçlü bir ses, arazide yankılandı.

''Derin! Beni duyuyorsan aşağı gel. Seni almaya geldim güzelim!''

Bu ses Ertuğrul' a aitti. Kafamı kaldırıp şaşkınlıkla etrafa baktım. Bu adam benim burada olduğumu biliyorsa, neden böyle rastgele ateş açtı ki etrafa? Neyse, Allah' tan bana ve bebeklerime bir şey olmamıştı. Kapıdan çıkıp doğruca aşağı indim. Tüm korumalar kanlar içinde yerdeydiler. Şaşkınlıkla etrafa bakarken fazla vaktimin kalmadığımı anımsayıp koşarak evden çıktım. Tam o anda aklıma Nursel geldi. Geri dönüp mutfağa gittim ve Nursel' e baktım. Ertuğrul arkamdan bağırıyordu ama onu umursamamıştım. Çünkü bizim yüzümüzden masum bir kadının ölmesine göz yumamazdım.

Mutfağa girdiğimde etrafta kimse yoktu. Derken biri arkamdan boynumu tuttu ve boğazıma meyve bıçağı dayadı. ''Yürü.'' demesiyle bu kişinin Nursel olduğunu anladım. ''Nursel, ne yapıyorsun sen?'' dedim şaşkınlık ve korku dolu ses tonumla.

''Sen Ali Bey' i yaraladın. Evi darmadağın ettirdin. Her şey senin yüzünden. Eğer Ali' ye bir şey olursa seni gebertirim, anlıyor musun, gebertirim!''

Ali' ye aşık olduğu bariz belliydi, onun için gözünü bile kırpmadan beni öldürebileceği de aşikardı. Birlikte evden çıktık ve Ertuğrul' lara doğru yürüdük.

''Açılın, biz buradan çıkacağız, yoksa kız ölür.''

''Ne yapıyorsun Nursel, bırak beni. sen git.''

''Hayır, sen de benimle geleceksin. Ali ölmeyecek ve gelip seni öldürecek. Ama ölürse de, ölümün benim elimden olacak.''

''Bana bak kadın, bırak kızı yoksa elimden bir kaza çıkacak.''

Bunu diyen Ertuğrul' du.

''Hadi ya! Haydi elinden bir kaza çıksın da göreyim. Karın elimde, bana asla bir şey yapa-''

Suratıma sıçrayan kan ile gözlerimi kapattım. Nursel' in yere düştüğünü, ayağıma takılmasıyla hissettiğimde gözlerimi açtım ve beyni dağılan Nursel' e baktım. Daha sonra vakit kaybetmeden koşarak Ertuğrul' a sarıldım. Birbirimize sarıldığımızda ikimiz de gözyaşlarına boğulduk. Nihayet birbirimizden ayrılabildiğimizde Ertuğrul elini karnıma koydu ve ''O iyi mi?'' diye sordu.

''Üçü de iyi, merak etme.''

Söylediğim cümleye karşı, şaşkınlıkla bana baktı ve anlamadığını safir gözleriyle sergiledi.

''Üç tane Ertuğrul, bizim üç tane bebeğimiz olacak. Ben üçüzlere hamileyim.''

🔮

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız..

Derin DuygularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin