ben öksürerek kendime gelmeye çalışırken minji korkuyla birkaç söz mırıldanıyordu. zor da olsa kendime geldiğimde görüş açımı bulanıklaştıran yaşlardan kurtulmak için gözlerimi kırpıştırdım.sinirli bakışlarını daniel'a gönderdim, ona güvendiğim için bu bilgiyi paylaşmıştım ama o bulduğu fırsatta kullanmayı seçmişti. solumda burnunda soluyan yoongi'ye dönmemek için çabalıyordum, gözüne bakarsam yanardım, biliyordum.
"hoseok, ne demek oluyor bu?"
sesinden sakin kalmaya çalıştığı belliydi ama yoongi sakin kalabilen biri değildi. ki bunu ona cevap veremeyen, sanki tutulmuş gibi davranan dilime gösterdiği tepkiyle kanıtlamıştı.
"hoseok, bir şey söyle!"
gözlerimi bir anlığına kapatıp kucağımdaki minji'ye daha sıkı sarıldım. birilerinden güç almam gerekiyordu.
"dayı, hoşik'e neden bağırıyorsun? yoksa o da senden gizli şeker mi yedi?"
yoongi ortamda minji'nin olduğunu hatırlayıp bana doğrulttuğu parmağını indirdi.
daniel sessizce oturuyordu, yaptığından pişman olduğu belliydi. kaybettiğim sesimi buldum ve daniel'ın daha fazla bu ortamda kalmasını istemedim.
"sadece arkadaş olduğumuzu düşünüp sana anlatmıştım, güvenimi zedeledin daniel. şimdi lütfen gider misin? sana kötü şeyler söylemek istemiyorum."
daniel suçlu bir çocuk gibi yerinden kalktı ve bir süre sonra da dış kapının sesi duyuldu. derin bir nefes verdiğimde yoongi kucağımdan minji'yi aldı.
yere bırakırken "şimdi içeri git ve çantandan oyuncaklarını çıkarıp oyna, biz sana çikolata getireceğiz. tamam mı güzelim?"
minji az önceki gergin ortamı çikolata lafı geçer geçmez unutup ellerini birbirine çarptı ve paytak adımlarıyla mutfaktan çıktı. yoongi minji'nin ardından kapıyı kapattı.
şimdi sıçmıştım işte.
"ben herkesi nasıl inandıralım diye uğraşırken sen o piçe gerçekleri nasıl söylersin hoseok? böyle bir hakkın olduğunu nasıl düşünürsün? sözleşmeyi unutma, ailene bile söyleyemezsin demiştim. şimdi bu ne sikim?"
bana bu kadar bağırması sinirlerimi bozarken birazcık haklı olduğunu düşünen tarafım çoktan bedenimi ele geçirmeye çalışmaya başlamıştı. yine de burnumu indirmeye niyetim yoktu.
"sen arkadaşlarına ve ailene söyleyebiliyorsun ama ben neden söyleyemiyorum? ayrıca bağırma bu kadar, minji duyup korkacak."
samimiyetten uzak bir kahkaha attı. "şimdi de benim yeğenimi benden çok mu düşünüyorsun? haddini bil hoseok. sana ikimizin bir olmadığını daha önce de söylemiştim. ayrıca daniel senin arkadaşın değil, iki de bir seninle flörtleşmeye çalışan aşığın."
"seulgi de senin aşığın ama sen onunla düzüştün. ama haklısın bir değiliz, benim de daniel ile düzüşüp sonra gerçekten evli olmadığımızı söylemeliydim."
onu sinirlendirdiğimi hissediyordum ama ben de sinirliydim. sadece onun duyguları yoktu. üstelik benim duygu yüküm daha fazlaydı.
"bir daha duymak istemiyorum böyle bir şey. kimseyle sevişemezsin. seulgi bir hataydı, tamam mı? daniel ile yemek yemek için benimle gelmedin ve ben de sinirlendim."
gözlerimi devirdim. "her sinirlendiğimizde biriyle sevişseydik kimsenin ilişkisi kalmazdı."
iki elini kafamın yanına koyup yüzünü bana yaklaştırdı. "hataydı diyorum. daniel'a güvenip de nasıl bizi tehlikeye atarsın? ya medyaya verirse bu bilgiyi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
milion dollar man | sope✓
Fanfictionmrgenuisuga bu topluluğun başına sadece evli gay çiftler geçebiliyor ve ben gay bile değilim, heteroyum. hoperighthere tüh, yazık oldu.