hafta içi yoongi işe dönmüş ben de almanya'ya ilk defa gelmenin merakıyla bütün berlin'i talan etmiştim. gece yorgunlukla eve dönüyordum. almanca bilmiyordum ama ingilizce ile gayet halletmiştim. turistik yerlerdeki insanlar kendilerini ingilizce'de geliştirmişti.ben bir kafede tatlımı yerken yoongi bir saat sonra evin önünden beni alacağını söyleyen bir mesaj atmıştı. bir de şık giyinmem gerektiğini vurgulamıştı.
yoongi ile karşılaştığımız birkaç dakikalık zaman diliminde bana bugünün planını söylemişti. cuma akşamı yeni başkanların kutlama yemeği olacaktı.
min yoongi ve jung hoseok topluluğun yaşlı başkanlarının yerini almış gençler olacaktı. heyecanlıydım. çok gergin bir ortam olacağını düşünmüyordum. düğüne gelenler gayet sıcakkanlılardı. hatta jeongguk ve taehyung da bu topluluktaydı. onlarla tekrar buluşacağım için mutluydum, beni anlayan birilerine ihtiyaç duyuyordum.
şimdi ne kadar berlin'i keşfederken oyalansam da yalnızlığın beni rahatsız edeceğini biliyordum. anladığım kadarıyla yoongi yoğun çalışıyordu. hafta içi sabah çıkıp gece geliyordu. sadece bir akşam normal bir saatte gelmişti, onda da birlikte yemek yedikten sonra salondaki koltukta uyuyakalmıştı.
yakışıklıydı, o uyurken onu izlemeye doyamamıştım. kendimi telkin ediyordum.
hoseok, o sadece etrafındaki tek erkek olduğu için etkilendiğini düşünüyorsun, yaşıtlarınla tanışıp birinden hoşlanabilrsin, o senin için fazla yaşlı, hoşuna gitmesinin tek açıklaması gözüne imkansız olarak görünmesi.
bu telkinlerin başarılı olduğunu söyleyemezdim. berlin'de adımımı attığım her yeni mekanda ikimizi hayal etmekten kendimi alıkoyamıyordum.
ettiği iltifatı hala unutamıyordum; güneş'ten daha parlak.
özel bir iltifattı, yoongi düşündüğünü çekinmeden söyleyen biriydi. bense saklar ve inkar ederdim.
yoongi'nin mesajıyla apar topar kafeden çıktım ve eve çok da uzak olmamama şükrettim. taksiyle eve varır varmaz odama çıktım. şık giyinmemi söylerken umarım takım elbise falan giymemi istemiyordur diye düşünerek elime şık bir bluz ve düz siyah bir pantolon aldım.
acele etmekten alnımda terler birikmişti. saate baktığımda yirmi dakikamın kaldığını gördüm ve kısa bir duş için yeterli zamanım olduğuna karar verip banyoma girdim.
ilk günden gecikmek istemiyordum. hemen duşumu aldım, hızlı bir şekilde kurulandım ve giyindim.
saçlarımı rastgele kuruttum, fön için zamanım olduğunu sanmıyordum. saçımın dalgaları ortaya çıkmıştı. sevimli duruyordum. unutmadan yüzüğümü de taktığımda nefes nefese yatağıma oturdum. birkaç dakika geçmeden yoongi geldiğine dair mesaj attı.
merdivenleri indim ve evden çıktım. beni arabada bekleyen yoongi'nin yanına gittim. şoförü yanındaydı. kendisi arka koltukta oturuyordu. kapıyı açtım ve yoongi'nin yanına yerleştim.
nefeslerimi düzenlemeye çalışırken araba hareket etti. yoongi önüme gelen saçlarımı düzeltti.
"neden maraton koşmuş gibisin?"
yanıma aldığım peçeteyle ensemdeki nemi silerken yoongi'yi cevapladım. "sen mesaj attığında dışarıdaydım."
yoongi aklına bir şey gelmiş gibi kafasını sallayarak telefonunu açtı. bana uzattığında elime aldım ve okumaya başladım. benim birkaç yalnız görüntümü çekmişlerdi. haberde de yoongi'nin beni ilk günlerden yalnız bıraktığıyle ilgili saçmalıklar vardı. telefonu yoongi'ye geri uzattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
milion dollar man | sope✓
أدب الهواةmrgenuisuga bu topluluğun başına sadece evli gay çiftler geçebiliyor ve ben gay bile değilim, heteroyum. hoperighthere tüh, yazık oldu.