"biliyordum işte senin böyle iki yüzlü olduğunu. neyse ki hissettim de oğlumu kurtardım senden." çek kağıdına istediğim parayı yazıp koparttı ve bana verdi. "al bakalım, çalışarak asla kazanamayacağın bir para. uçağına seni uğurlamaya gelmek isterdim ama malum, oğlumu teselliye gideceğim. hadi sana iyi yolculuklar."becerebildiğim kadar yüzümü üzgün tuttum. uzattığı çeki alıp bavulumu tutup çekmeye başladım. bu eve hiçbir gelişim hayırlı olmamıştı ve şimdi de olmuyordu.
"hey, jung!" bana seslenince omzumun üstünden ona baktım. "yoongi'yi ne kadar sinirlendirdiysen hemen sosyal medyada bir yazı yayınlamış ayrıldığınıza dair, topluluğun başından indirilecek olmasını bile umursamamış. hoşuma gitti."
kendi oğlunun mutsuzluğundan keyiflenmesi midemi bulandırmıştı, yüzümü buruşturdum. bu sefer arkamı dönüp önce salondan, ardından evden çıktım. kapının önünde bay min'in benim için hazırlattığı araba bekliyordu. şoför çıkıp önce bavulumu bagaja koydu, ardından arka kapıyı benim için açtı. seri bir şekilde bindiğimde bay min'in benim için aldığı bilete baktım.
üç gün boyunca düşünmüş, en mantıklı şeye karar vermeye çalışmıştım. ve şimdi kore uçağı için götürülüyordum, elimde bir tane bilet, bir tane beş yüz bin dolarlık çek vardı.
gözünü kapayıp bu parayı elime sayabilmesi dünyadaki adaletsizliği tekrar gözüme sokuyordu, gerçekten bıkmıştım artık.
bir süre sonra şoförün arabayı durdurması ve geldiğimize dair bir şeyler zırvalamasıyla arabadan indim. bavulumu taşımaya çalışınca itiraz ettim, almanca konuşmak hala zordu.
"bay min sizin uçağa bindiğinize emin olmamı söyledi."
gözlerimi devirerek önden önden yürümeye başladım. bu sırada çeki bel çantama koydum, içinden pasaportumu falan çıkardım. aptal adam arkamdan çekilmiyordu bir türlü. birlikte kontrol noktasına kadar geldik, artık bavulumu bana bırakmıştı. arada arkamı kontrol ederek giriş için bütün gerekli işlemleri yaptırdım. artık bir şey kalmadığında arkamı dönüp tekrar adamı kontrol ettim, biriyle sohbete dalmıştı.
yoongi'nin bana söylediği gibi arkadan dolanarak havaalanının dışına çıktım. onu göremediğim için endişelendim, tam bu sırada telefonuma bir mesaj geldi.
yoongiş
köşedeki camları siyah filmli arabaya gelgözlerimi telefonumdan çekip bavulumun izin verdiği kadarıyla hızlı bir şekilde simsiyah, içi görünmeyen arabaya doğru ilerledim. bavulu hızlıca ben yürürken açılan bagaja yerleştirip kapağını kapattım. aynı seri adımlarla ön koltuğun kapısına ilerledim ve tek hamlede açıp içine oturdum. nefes nefese bir şekilde sürücü koltuğunda olmasını umduğum yoongi'ye döndüğümde onun yerine tanımadığım bir adam gördüm. yanlış arabaya binmiş olmanın telaşıyla inecekken adam konuştu.
"efendim, yoongi bey evde babasıyla görüştükten sonra sizi bırakacağım eve gelecek."
hayal kırıklığıyla onayladım. bu kadar gerilmeden sonra yoongi'yi görüp rahatlamayı planlamıştım. ayrıca yoongi farklı bir evde kalacağımdan bahsetmemişti, gerçi planı gözden geçirirsek bu daha mantıklıydı. "ne kadar sürede varırız gideceğimiz yere?"
"en az bir saat sürer."
"uyusam beni uyandırabilir misiniz?"
koreli şoför beni onaylayıp arabayı çalıştırdı. dün gece bugünü düşünüp uyuyamamıştım ve gözlerim yanıyordu. bir de stres üzerimde olunca uyku bastırıyordu. ne kadar ayrı kalacağım kesin değildi ama bir haftayı geçmemesini umuyordum. bu süreç içinde zaten minji ile bol bol görüşecektim, onun akıllı bir kız olmasını ve dedesine beni gördüğünü söylememesini umuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
milion dollar man | sope✓
Fanficmrgenuisuga bu topluluğun başına sadece evli gay çiftler geçebiliyor ve ben gay bile değilim, heteroyum. hoperighthere tüh, yazık oldu.