odamdaki çoğu eşyayı yoongi'nin odasına taşımıştım ve şimdi yerleştirmeye çalışıyordum. yoongi benim yerime jaebeom'dan iki günlük bir izin almıştı ve ben de bunu kullanıyordum.
dün minji'nin gidişinden sonra tek yaptığım şey yoongi'ye sarılıp yatmak olmuştu. bu dinlenme ve sürdüğü kremler işe yaramıştı, sabah uyandığımda gayet dinçtim. kalçamdaki sızı da azalmıştı, rahatça hareket edebiliyordum çok ani olmadığı sürece.
yoongi'yi yanımda görmeyi dilesem de o birkaç saat sonra geleceğini söyleyerek işleriyle ilgilenmeye gitmişti. şimdi bu koca evde minji de olmadığı için yalnızdım ve biraz sıkılmıştım. sonra aklıma eşyalarımın hala odamda olduğu geldi ve onları toparlamaya başladım.
çoğunu bulduğum boşluklara yerleştirmiştim. en son elimde fotoğraf albümlerim kalmıştı. bunlar için de dolabın iç raflarından birini gözüme kestirdim. albümü biraz ileri itelediğimde garip bir ses çıkmıştı. elimi uzatıp albümün çarptığı şeyi aldım. bir ilaç kutusuydu, ağrı kesici olduğunu düşünerek bırakacaktım ama ağrı kesicilerin ismini az çok biliyordum.
kutuyu açıp içindeki prospektüsü okumaya başladım. birkaç kelimeye gözüm çarpıyordu sadece, çoğu terim yabancı geliyordu. telefonumu alıp daha basit bir açıklama için ilacın adını yazdım.
...sinirlerine hakim olmakta zorluk çeken, psikolojik olarak hasar görmüş insanların kullandığı sinirleri yatıştıran sakinleştirici bir ilaç. ağır bir ilaçtır, yan etkileri fazlaca görülür. alışana kadar mide bulantısı, aniden sıcak basması...
daha fazla devam edemedim. yoongi'nin sözleri düştü aklıma.
"kokun kullandığım bütün ilaçlardan daha etkili bir sakinleştirici."
garip bir korku sardı içimi. istemsizce gözüm telefonumdaki yazının devamına kayıyordu ve insanlar yorumlarda böyle kişilerle uğraşmanın zorluğundan bahsedip durmuştu. ne yapacakları belli olmazmış, şiddete meyillilermiş...
yoongi'ye güveniyordum, buna emindim ama içimdeki şeytan çoktan uyanmıştı. psikolojisi bozuk insanların bazen istemedikleri halde kendilerine ve çevresindekilere zarar verdiklerini biliyordum, bilinçdışı bir şekilde yapıyorlardı.
yoongi'yi öyle hayal etmek zordu ama sinirlendiği zamanlara şahit olmuştum ve dilinin kesinlikle bir sınırı yoktu. bana kötü sözler söylerken o kadar rahattı ki, şimdi o zamanları hatırlamak içimdeki kuşkuyu körüklemişti.
prospektüsü içine koyup kutuyu komodine bıraktım. yoongi ile bu konu hakkında konuşmam gerekiyordu. bana anlatmadığı herhangi bir şey kalmamalıydı ki ben de bu içimdeki kuşkuyu yenebileyim.
odayı tamamen yerleştirirken kendi kendime yoongi'nin gelmesi için dakika saymıştım. hala evde bir hareketlilik yokken aşağı indim. mutfağa girip kahvaltıdan sonra yaptığım kurabiyenin tadına baktım, gayet iyiydi.
minji geçen gün annesinin yaptığı çikolatalı kurabiyelerden bahsetmişti ve ben de hazır boşluk bulmuşken tarifini araştırıp yapmıştım. akşam yemeğe giderken götürmeyi düşünüyordum.
kurabiyeleri bir saklama kabına yerleştirdim ve ağzını sıkıca kapattım. minji görünce mutlu olurdu umarım. mutfakta sabah bıraktığım dağınıklığı da topladığımda sonunda kapının kilit sesini duymuştum. hızlı adımla kapıya gidip yoongi açamadan açtım. yoongi birden karşısında beni görünce şaşırdı.
"bu kadar mı özledin beni bebeğim?"
anahtarı delikten çıkardı ve içeri girdi. ben kapıyı peşinden kapatırken üstündeki ceketi çıkarıp vestiyere koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
milion dollar man | sope✓
Fanfictionmrgenuisuga bu topluluğun başına sadece evli gay çiftler geçebiliyor ve ben gay bile değilim, heteroyum. hoperighthere tüh, yazık oldu.