0.4

3K 348 593
                                    



sıkıntıdan baygınlık geçirecek duruma geldiğimde yatağımdan kıçımı aşağı sürükledim ve yere kaydım. karşımdaki aynadan suratımı inceliyordum, acaba biraz ağlasa mıydım? hem ağlayınca güzelleşiyordum, belki birkaç fotoğraf çekinirdim.

sırıtıp kafamı iki yana salladım. yine saçmalamaya başlamıştım. yoongi dün geçirdiğimiz birkaç saatin ardından kendini çalışma odasına kapatmıştı. bugün de akşam olmuştu ama hala bir ses yoktu. evdeki çalışanla konuşmayı denemiştim ama kadın almanca harici bir dil bilmiyordu.

odamdan çıktım. çekinerek de olsa çalışma odasına ilerledim. kapıyı tıklattım, inleme sesleri geliyordu. yoongi'ye bir şey olduğu düşüncesiyle elimi kapı koluna götürdüm ve açtım.

gözlerim yoongi'yi bulduğunda şaşkınlıkla ağzım açıldı. yoongi kendini çekiyordu. derince inlerken gözleri geriye kaydı ve başını geriye attı. görüntüsü içimde bir şeylerin hareketlenmesini sağladı.

bana döndü ve aceleyle şortunu üzerine çekti.

"kapıyı neden çalmıyorsun?" sesi yaşadığı orgazmın etkisiyle titrek ve boğuk çıkıyordu.

"çaldım ama-" bilgisayardan gelen inleme sesiyle çenemi kapattım. yoongi aceleyle ekranı kapattı.

"neden gelmiştin?" azarlar gibi konuştu.

"ben sıkılmıştım, yani, özür dilerim." utançtan kelimelerimi seçemiyordum ve yoongi hiç de utanıyormuş gibi gözükmüyordu.

"hazırlan, yarım saate çıkarız." sesi az öncekine göre düzdü. bu kadar hızlı toparlayabilmesine şaşırdım.

kafamı sallayarak arkamı dönmüşken yoongi'nin alaylı sesini duydum. "hayatında hiç mastürbasyon yapmadın mı? ne bu utanç? ikimiz de erkeğiz."

"büyükmüş."

siktir. ben ne demiştim? bir saattir içimde düşündüğüm şeyi dışımdan söylemiştim. kendimden iğrenerek kapıyı çarpıp çıktım.

***

geçen bir saate yakın zamanda önce sakinleşmeye çalışmış sonra üstümdeki pijamalardan kurtulmuştum. içimdeki bütün aktivite yapma isteği yok olmuştu. kırdığım pota inanamıyordum. asla yüzüne bakamayacaktım.

odamın kapısı açıldı. yoongi yüzündeki sırıtmayla bana bakıyordu. sinirlerim bozulmuştu. resmen büyük demiştim, anan büyük hoseok, anan.

"hadi çıkalım, geç oluyor."

koridorda ilerlemeye başladığında onu takip ettim. utancımı yok saymaya çalışıyordum.

"nereye gideceğiz?"

merdivenlere ulaştığımızda bana döndü. boynumdaki kolyeyi düzeltti. elimi eline alıp baktı. kaşları çatıldı. "yüzüğün nerede? dışarı çıkarken takmalısın, hatta unutma ihtimaline karşın hiç çıkarma."

elimi cebime atıp yüzüğü çıkardım ve taktım. gözümle onun elini konrtol ettiğimde yüzüğün takılı olduğunu gördüm.

"açık hava sinemasına gidelim, yemek yiyerek film izleriz. bu sayede ağzından bir iki lokma geçmiş olur."

fikri sevmiştim, çimlere yatıp film izlemek güzel olabilirdi. kafamı hevesle salladım ve merdivenlerden hızlı hızlı indim. arkamdan yoongi'nin kıkırtısını duyabiliyordum. bu birkaç günde onun bozuk aksanına alışmıştım. hatta tatlı bile geliyordu. etkilenmemeye çalışıyordum ama elimde değildi. umutsuz bir aşık olursam hayatımın sonuna kadar ağlak bebek modunda olurdum.

milion dollar man | sope✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin