"yoongi bi' sakin ol-""kes sesini. hoseok, beni nasıl bir duruma düşürdüğünün farkında mısın? her zaman duyguları olan tek kişi senmişsin gibi davrandın, bir kere bile benim nasıl hissettiğimi, hissedeceğimi düşünmedin."
sinirliydi anlayabiliyordum ama beni konuşturmuyordu ve suçlu benmişim gibi saydırmaya devam ediyordu.
"hayır, ben sö-"
"sesini kes dedim hoseok, sen şu an benim karşımda konuşmayı hak etmiyorsun." masaya fırlattığı telefondan tekrar bir bildirim sesi geldi. yoongi eline aldı ve mesaja baktı. burnundan solumaya devam ediyordu, gözlerini sıkıca kapattı ve birkaç küfür mırıldandı.
gözlerini açıp tekrar benimle buluşturduğundaysa korkudan bütün parmak uçlarım buz kesti, öyle kötü bakıyordu ki o an orada hiç varolmamayı diledim. elindeki telefonu önüme attı. titreyen ellerimle elime aldım ve bakmaya başladım.
"çıldıracağım artık, sabrımın son demlerindeyim ve yapacaklarımdan artık sorumlu değilim hoseok. neden senin arkadaşın olduğunu iddia ettiğin daniel önce bana ödeme dekontunu, ardından da seninle sarmaş dolaş görüntülerini atıyor?"
ödeme dekontunu es geçip sarmaş dolaş olduğunu söylediği görüntülere baktım, sadece sarılıyorduk. abartması gereken bir durum yoktu ancak daniel'ın bu yaptıkları hayal kırıklığına uğramamı sağlamıştı. ona gerçekten sonsuz güveniyordum ve şimdi yine salaklığım gün yüzüne çıkmıştı.
"bilmiyorum, ne-"
"bilmiyorsun, öyle mi? bence çok iyi biliyorsun hoseok. o adamla bir ilişkin var değil mi? belki de söylediğini yaptın ve onunla seviştin. belki o da bunun karşılığında senin ihtiyaçlarını karşıladı ve bu parayı da bunun için ödedi. gerçek bir orospu gi-"
söylediklerini ağzım açık dinlerken daha fazla dayanamadım ve elimi yanağıyla buluşturdum. sert tokatımın sesini mutfakta yankılandı. bana yakıştırdığı şey çoktan alt dudağımı titretip gözlerimin buğulanmasını sağlamıştı.
"parayı verdiğinden bile haberim yoktu. hiçbir şeyden haberim yoktu şerefsiz herif. o iğrenç yakıştırmanı bana yapamazsın, duydun mu beni? ama artık zaten yapamayacaksın, bitti yoongi bu oyun, gidiyorum."
yanağını tutarak boş gözleriyle beni dinledi. gözlerinden geçen herhangi bir pişmanlık belirtisi bile yoktu. mutfağı terk ederek onun bana verdiği odaya çıktım ve kore'den gelirken getirdiğim eşyalarımı gelişigüzel bavullarıma yerleştirdim. gelip beni durdurmaya çalışmamıştı bile. burnumu çeke çeke, zaman zaman burnumu koluma silerek almak istediğim eşyalarımı hazırladım.
iki bavulumu odadan çıkardım ve yaklaşık üç aydır yaşadığım odaya tek bir kez bakmadan çıktım. merdivenlere sürüye sürüye aşağı indirdiğimde merdivenlerin başından bana seslendi. dönüp bakmadım.
"bu saatte nereye gideceksin?"
cevap vermeden bavullarımı dış kapıya sürdüm. hala gidiyor olmam değil de nereye gideceğim sorundu. şu an hayatımda olan iki kişi de beni öyle kırmıştı ki nasıl toparlanacağımı bilmiyordum.
dış kapıyı açtığım gibi bavulları dışarı çıkardım. kapıyı arkamdan kapatmadan önce ayak sesleri duymuştum. kapıyı kapatmama engel oldu ve elini omzuma koydu. anında ittirdim. "dokunma bana!"
"hoseok, tamam, para konusunda özür dilerim ama hala o görüntüler için çok kızgınım."
söyledikleri kahkaha atmamı sağladı. hala bir gerizekalı gibi konuşuyordu, evden ayrılma kararımın doğruluğunu daha iyi anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
milion dollar man | sope✓
Фанфикmrgenuisuga bu topluluğun başına sadece evli gay çiftler geçebiliyor ve ben gay bile değilim, heteroyum. hoperighthere tüh, yazık oldu.