on günlük bir rutinin ardından farklı bir gün yaşayacak olmanın, farklı bir insan yüzü görecek olmanın heyecanını yaşıyordum.bütün günlerimiz minji'nin ağlayışlarını dindirme çabalarımızla geçiyordu. onu kimberly'nin önerdiği psikologla da görüştürmeye çalışmıştık ama bizden başka birini görünce daha da hırçınlaşmıştı.
annesinin ve babasının öldüğünü öğrendikten sonraki ilk günler yemek yemeyi bile reddetmişti. önüne hangi çikolatayı getirirsen getireyim ittiriyordu. yoongi ve bana her fırsatta bizi istemediğini söylüyordu ama gelip kucağımıza oturmaktan, bize sırnaşmaktan da geri kalmıyordu.
onu anlıyordum, ilgimize muhtaçtı ama bunu istemiyordu. bazı zamanlar aşırı bunalmıştım çünkü ben de olgunlaşmış biri değildim ve daha 22 yaşında olup bir çocuk sahibi olmak sandığımdan da zordu.
yoongi ise tahminlerimin çok aksindeydi. aşırı sabırlı, nazik ve güçlü görünüyordu. öyle olmasa bile, geceleri boynuma göz yaşlarını akıtıyor olsa da minji'nin yüzüne böyle olması iyiydi. çünkü minji'ye iyi olacağına inandırmamız gerekiyordu.
yoongi'ye hayranlığım her geçen gün daha da artıyordu. her an kafası minji ile dolu olmasına rağmen benden ilgisini de esirgemiyordu. sürekli ne kadar yediğimi kontrol ediyor, minji ve bana meyve hazırlayıp duruyordu. geceleri uyuduğumu sanarak güzel sözler söylüyor, yüzümde öpülmedik bir nokta bırakmıyordu. belki de uyumadığımın o da farkındaydı ama ikimiz de bozuntuya vermiyorduk.
bu süreçte ben işe hiç gitmemiştim, artık işten atılacağıma emindim. yoongi ise on gün içinde toplam beş-altı saatini işe ayırmıştı ve onu da evden halletmişti. bunun dışında gün sonunda chanyeol ile konuşuyor, yapılacak işler hakkında bilgiler veriyor, yapılmışlar hakkında bilgi alıyordu.
bir de şu aptal, evliliğimizin sebebi olan topluluk vardı, oradan sürekli yoongi aranmıştı ve ne zaman döneceği sorgulanmıştı. yoongi ise daha fazla dayanamamış ve taehyung ile jeongguk'un geçici başkanlar olmasını istemişti. o aptalların böyle bir durumda bile gereksiz topluluklarını düşünmesi cidden komikti.
bugünki heyecanımın sebebi ise kore'den gelecek olan jimin'di. birkaç gün önce bana yazmış, kafasını dağıtmak için gelip gelemeyeceğini sormuştu. memnuniyetle kabul etmiştim çünkü cidden çok bunalmıştım evin içinde. tabii önce yoongi'ye arkadaşımı misafir edip edemeyeceğimizi sormuştum, sormama yine kızmıştı. zaten her fırsatta evinin ve parasının ikimizin olduğunu vurguluyordu. itiraz etmiyordum çünkü şimdi paradan çok saha önemli mevzular vardı.
jimin'i havaalanında karşılamayı istemiştim ama yoongi market alışverişi için dışarı çıkmıştı ve minji öğlen uykusundaydı. onu tek bırakamazdım. jimin için bir taksi ayarlamış ve konumu atmıştım. heyecanlıydım, içim içine sığmıyordu. deli gibi özlemiştim jimin'i. biraz sonra zil çaldığında jimin'in bir tık erken gelişine şaşırmadan koştum gittim kapıya. büyük bir gülüşle açtığım kapıdan elinde bir ton poşetle yoongi çıkmıştı. gülüşüm küçüldü, yoongi'nin elinden birkaç poşeti aldım ve mutfağa ilerledim. yoongi de kapıyı kapatıp peşimden geldi.
"ne o? beni gördüğüne sevinmemiş gibisin."
poşetlerden çıkardıklarımı yavaş yavaş yerleştirmeye başladım. jimin geldiğinde iş yapmak istemiyordum.
"jimin sandım seni, o yüzden o duygu değişimini yaşadım."
yoongi de poşetleri yere bırakıp bana yardım etmeye başladı. "gülüşünü soldurmuş olmak kalbimi kırdı."
"gereksiz yere alınganlık etme, jimin'i görmeyeli dört ay oldu. seni ise bu ara görmediğim bir an yok."
yoongi elimdeki kutuyu bıraktığım yere başka bir kutu bıraktı, ardından elime başka bir şey almama izin vermeden yanıma geldi. kolları belimin iki yanını buldu ve bedenlerimizi birleştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
milion dollar man | sope✓
Fanfictionmrgenuisuga bu topluluğun başına sadece evli gay çiftler geçebiliyor ve ben gay bile değilim, heteroyum. hoperighthere tüh, yazık oldu.