aşağıdan gelen seslerle gözümü karanlığa açtığımda bir elim minji'nin sırtındaydı. hemen yatakta doğruldum ve yataktan kalktım.minji'yi uyandırmamak için son derece yavaş bir şekilde kapıyı açtım ve ardımdan kapattım. endişe vücudumu ele geçirdiği için daha fazla yavaş hareket edemedim ve hızlıca aşağı indim. yoongi dış kapının tam önünde oturmuş, dizlerini kendine çekmiş, sırtını kapıya yaslamış, ağlıyordu.
haberi okuduktan sonra baygınlık geçirecek seviyede üzülmüş olsam da minji'ye belli etmemeye çalışmış, onunla oyun oynamaya devam etmiştim. pasta gelince yoongi'yi sormuş, saat daha da ilerleyince anne ve babasını sormuştu. hiçbirine verecek tek bir cevabım yoktu. öylesine cevaplar verip geçiştirmiştim.
minji'yi uyuttuktan sonra biraz göz yaşı dökmüştüm. yoongi'den gelecek herhangi bir mesaj veya arama için telefonumu hep elimde gezdirmiştim.
yapabildiğim tek şey haftasonu olmasına dua etmekti. bir de daniel ile izin almak için muhatap olmak istemezdim ama belli ki bir yerde izin almam gerekecekti.
böyle bir durumda ne yoongi'yi ne de minji'yi yalnız bırakamazdım. özellikle minji, sonsuza kadar yanımda tutmak istiyordum. böyle güzel bir çocuk daha beş yaşında anne ve babasız kalmıştı. her şey hallolurdu da bu çocuğun yarası değil hallolmak, giderek büyürdü.
ağlayan yoongi geldiğimi fark ettiyse bile bir kez bile başını kaldırmamış öylece oturmaya devam etmişti. çekingen ve ne yapacağımı bilmez adımlarımla yanına gittim. onun yanında olmak istiyordum ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. böyle şeylerin tesellisi olmazdı, sadece o kişinin acısına ortak olurdunuz.
eğilip yoongi'nin yanına oturdum ve kollarımı titreyen bedenine sardım. bu hareketim yoongi'nin daha çok ağlamasını sağlamıştı. bir an kendimi kötü hissedip geri çekmeye çalışsam da yoongi'nin kollarını bedenime sarıp başını boynuma gömmesiyle daha sıkı sarıldım.
şimdi gözyaşları boynumu ıslatıyor, nefesinin sıcaklığıyla vücudum ürperiyordu. ağlayarak sarsılan vücudu içimi yakmıştı. çok değişik hissediyordum. o an tanrı yoongi'nin mutluluğu için canımı istese verirdim. bu his tanıdık olmamakla beraber, can yakıcıydı da.
yoongi'nin sırtına rahatlatıcı olmasını umduğum dokunuşlarımı sunuyordum. bir yandan da çene çizgisini küçük öpücüklerimle süslüyordum. garipti, fiziksel olarak tek beden oluşumuz sanki duygularımızı da birbirimize aktarmamızı sağlıyordu. acısını içimde hissediyordum.
aramızda neler geçtiği veya ilişkimizin şu an ne durumda olduğu önemli değildi, bu süreci atlatabilmesi için ne olursa olsun yanında olmalıydım. bu yoongi ile ilgili değildi, içimdeki hisler bunu yaptırıyordu.
"geçecek, yanındayım yoongi. minji ve senin yanındayım."
yoongi bir süre daha sadece ağlamıştı. en son boynuma bir öpücük kondurup dikeldi. göz göze geldiğimde ağlamaktan şişmiş gözlerine binbir tane öpücük kondurmak istedim, sanki öyle iyileştirebilirmişim gibi...
"teşekkür ederim hoseok."
yanaklarından süzülen yaşları sildim. "etme, bunun için teşekkür etme."
"senden bir şey rica edebilir miyim?"
başımla onayladım, elimden gelen her şeyi yapardım şu an.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
milion dollar man | sope✓
Fanfictionmrgenuisuga bu topluluğun başına sadece evli gay çiftler geçebiliyor ve ben gay bile değilim, heteroyum. hoperighthere tüh, yazık oldu.