"Merhaba Jimin, geç lütfen."
Jimin defalarca kez geldiği eve ilk defa bu kadar gergin girmişti. Bakışlarından veya ifadesinden ne hakkında konuşacağını çözemediği kadının karşısındaki koltuğa otururken nasıl bir tavır takınması gerektiğini düşünüyordu.
Açıkcası amacı eğer ilişkilerine karışmaksa o kadar da sakin kalabileceğini sanmıyordu.Direkt konuya girmek istediğinden sakin bir tonda konuştu düz bir ifadeyle. "Fazla vaktim yok, stüdyoya uğramam gerek." "Anladım. Ben de çok vaktini almayacağım zaten. Sadece konuşmak istedim. Sen ve Jungkook hakkında."
Jimin bir anlığına küs numarası yaptıklarını hatırlasa da karşısındaki kadının hala öyle sanmadığını biliyordu. Çoktan anlamıştı belki de onu kandırdıklarını. Yine de cevap verirken renk vermemeye çalıştı.
"Tabii ama, biz ve ilişkimiz hakkında çok konuşulabilecek bir şey olduğunu sanmıyorum açıkcası. Gördüğünüz gibi her şey."Genç kadın anlamlı bir şekilde gülümsemişti şimdi. Karşısındaki sarışın çocuğa baktıkça Jungkook'un ona aşık olmakta haksız olmadığını fark ediyordu. Herkesi kıskandıracak bir güzelliği ve harika bir aurası vardı. Fakat oğluyla yapabilir mi ondan emin değildi işte. Yaptığı birkaç küçük araştırmadan anladığı kadarıyla pek de 'sadık' sayılabilecek biri değildi. Üstelik oğlunun yakın arkadaşıyla bir ilişkisinin olması, daha sonra onu bırakıp oğluyla olması güvenilir biri olmadığını da gösteriyordu apaçık. Oğlunun tekrar üzülmeyeceğinin garantisini alamıyordu bu ilişkiden ve ondan, bu yüzden istemiyordu işte birlikteliklerini.
"Barışmışsınız," dediğinde sesi ne imalı ne de laf söyler gibiydi öylesine söylemişti sanki daha çok. Jimin pek bir şey anlayamıyordu yani. O yüzden itiraz etmedi. Sadece kafasını salladı onaylar gibi. "Jimin açık konuşmamı ister misin?" "Tabii, lütfen."
"Sana hemen gidip Jungkook'tan ayrıl demeyeceğim." Jimin kaşlarını çattı bir anlığına. Gerçekten eğer bunu dese bir öneminin olacağını düşünmesi komikti sadece. Yine de sessizce devam etmesini beklemek istese de kadının "İlişkinizi ne onaylıyorum ne de destekliyorum." demesi canını sıkmaya başlamıştı artık. "Bildiğim şeyleri bana niye tekrardan söylüyorsunuz bir fikrim yok ama biz çok mutluyuz. Söylediğiniz tüm negatif şeyler ilişkimizde hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Benim için sorun yok, isterseniz benden nefret edin ama çok sevdiğiniz oğlunuzu üzüyorsunuz sadece."
Şimdi Bayan Jeon da şaşırmıştı. Oğluna olan sevgisine laf söylemesi fazlaca sinirlenmesine neden olduğunda kaşlarını çattı. "Emin ol oğlumu benden daha çok düşünen kimse yok dünyada. Şu an mutlusunuz ama sonra? Jungkook'u da Hyungwon'u bıraktığın gibi başka bir arkadaşı için bir anda terk etmeyeceğinin garantisi var mı Jimin? Ne de olsa önceki renkli hayatında böyle şeyler normal karşılanıyordur eminim."
Jimin şok olmuştu. Tamamen şok olmuştu ve ne herhangi bir şey söyleyebiliyor ne de hareket edebiliyordu. Sadece karşısındaki kadına duyduğu en ufak saygı kırıntısını bile kaybetmişti.
Öylece kaldığı birkaç saniyede evin kapısı açılmış, içeri giren Jungkook gördüğü ikiliyle şaşkınlıkla duraklamıştı. "Jimin?"
Fakat Jimin onu duymamıştı bile. Bir anda kendini gösteren ağlama isteğini sırf karşısında ağlamamak için zar zor bastırmış sert bir tonda "Haddinizi bilin." dedikten sonra ikisine de bakmadan kapıya ilerlemişti.
Yaptığı ima o kadar iğrençti ki, sinirden titriyor, midesi bulanıyordu.Oldukça şaşırmış bir şekilde arkasında öylece kalan Jungkook ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordu henüz. Kötü gözüken sevgilisinin peşinden gitmek istese de hiçbir şey olmamış gibi masadaki kahvesine uzanan annesine doğru adımladı. "Ne yaptın?"