"Çok kötü bir ebeveynim ya..baksana bana gelmiyor bile.." Jimin üzüntüyle Jungkook'un kucağına zıplayan kediye bakarken dudaklarını büzmüştü. Küçük kedi zaten insanlara pek yaklaşmıyor aksine sinirlenip tırmalamaya çalışıyor olsa da kendine de böyle yapması moralini bozuyordu. "Elinden geldiğince ilgileniyorsun zaten, küçük daha alışır." "Ama baksana kaçıyor benden.." "Bebeğim annemden bile kaçıyor bazen aynı evde olmalarına rağmen, normal yani."Kafasını sallayıp kalkmıştı oturduğu yerden. Bundan sonra daha çok ilgilenecekti onunla. Titreyen telefonunu cebinden çıkarıp mesajlara baktığında Taehyung'un durum bilgisi verdiğini görüp cevaplamıştı mesajını. Geçen gün hasta olduğu için Yoongi'nin evine de gidememiş, birkaç gündür dinleniyordu. İlk iki gün Jimin yanında olsa da artık Namjoonla ikisi zorla kovmuştu onu.
"Aşağı inelim mi? Kurabiye vardı çok seversin kesin." Jungkook'un sesiyle telefonunu cebine sokup onu kaldırmak için yanına giderken onaylamıştı onu. "Olur." Elini uzattığı çocuk kalkmak için herhangi bir çaba göstermeyip onunla oynasa da sarışın olanın kötü bakışlarına daha fazla diretmeyip ayaklanmıştı hemen. "İyice ağırlaşmışsın..önceden çekince hareket ettirebiliyordum biraz."
Gülerek kalçasından yakaladığı bedeni kendine çekerken mırıldanmıştı alaylı bir tonda. "Sevgilimi daha da memnun edebilmek için biraz sıkı çalışıyorum diyelim."Jimin ellerini onun yanaklarına koyarken hafif yükselip burunlarını birbirine sürtmüştü tatlı bir şekilde. "Yeterince ediyorsun zaten." "Öyle mi?" Onaylar bir mırıltı çıkarıp diğerinin dudaklarına minik bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekilip kapıya ilerlemişti. "Acıktım hadi," "Tuvalete gidip geliyorum." "Tamam, çabuk."
Ardından seke seke indiği merdivenlerden sonra mutfağa girdiğinde bardağa limonata koyan kadını görmüştü. "Merhaba Bayan Jeon!" "Jimin, nasılsın hayatım?" Yüzüne kibar bir gülümseme yerleştirirken selam verip ortadaki geniş tezgahın önünde duran yüksek taburelerden birine oturdu hızlıca. "Çok iyiyim, siz?" "Ben de iyiyim, limonata ister misin? Yeni yaptım." "Olur." Çok geçmeden kendine uzatılan bardağı alıp teşekkür etmişti.
Aldığı birkaç yudumun ardından kendine bir şey sormak istiyormuş gibi duran kadını fark edince bardağını masaya bırakıp ilk adımı kendi atmaya karar verdi. "Bir sorun mu var?"
En son artık dayanamayacağını fark edip karşısına oturmuştu zaten o da. "Sorun değil ama bir şey var. Hazır Jungkook yokken bir şey sormak istiyorum sana." Jimin şimdi cidden ne oldunu merak ederken kafasını sallamıştı hızlıca. "Tabii, sorun. Elimden geleni yaparım." "Jungkook bu ara biraz tuhaf.." kaşları çatılmıştı şimdi. "Tuhaf derken..?"
"Yani nasıl desem biraz daha canlı, enerjik ve heyecanlı gibi..sürekli telefonuyla ilgileniyor, geçen gece de eve gelmedi. Diyorum ki acaba sonunda bir kız arkadaşı mı var? Sürekli berabersiniz, mutlaka biliyorsundur."
Jimin kapana kısılmış gibi hissetmeden edememişti o an. Ne demesi ve nasıl bir tepki vermesi gerektiği hakkında cidden bir fikri yoktu. Bir şey derse ve Jungkook hoşlanmazsa diye tereddüte düşmüştü..Gergince dudaklarını birbirine bastırıp düşündüğü birkaç saniyenin ardından ağzından "Yok," kelimesi çıkmıştı. "yani bildiğim kadarıyla yok, bahsetmedi hiç, sanmıyorum." Hayal kırıklığı yaşadığı belli olan kadını kandırdığı için oldukça suçlu hissetse de yapabileceği bir şey yoktu. "Kesin yok yani?" Kafasını sallamıştı olumsuz anlamda. "Yok." "Yine iş bana düştü anlaşılan."
Bu kez herhangi bir şey demek yerine limonatası ve önündeki kurabiyelerle ilgilenmeyi seçmişti. Zaten çok geçmeden Jungkook gelmiş hemen yanındaki tabureye oturmuştu. "Ne işi? Ne konuşuyordunuz?" "Hiç, öyle konuşuyorduk işte? İster misin?" Elindeki sürahiyi işaret eden annesine olumlu bir cevap vermişti ne olduğunu tam anlayamasa da. Yanındaki ağzı dolu sevgilisine baktığında kendine kaçamak bir öpücük atınca gülerek aynı şekilde karşılık verdi.