"Günaydın anne," Merdivenleri inerken mırıldanan Jungkook masadaki annesinin yanına ilerledi. "Günaydın canım." Sandalyesine oturup tabağını doldurmaya başladığında boş gördüğü sandalyeyle "Babam nerede?" dedi merakla. Genelde en önce masaya oturan o olurdu ve pek sık rastlanan bir şey değildi kahvaltıda olmaması. "Vakıf için bir davet verilecekti ya, onunla ilgili bir toplantı varmış. Erken çıkmak zorunda kaldı."
Oğlu sadece kafasını sallamakla yetinen kadın aklına gelen fikirle önemsiz bir şey söylüyormuş gibi mırıldandı öylesine. "Harin düzenliyormuş organizasyonu, eminim çok iyi bir iş çıkaracak."Fakat pek de dikkate alınmadığını fark edince tekrar denedi şansını. "Önceden çok iyi anlaşıyordunuz, hatırlıyor musun?" "Hala iyi anlaşıyoruz anne." "Görüşüyor musunuz?" Büyük bir hevesle az önceki umursamazlığını boşvererek sorduğunda yanıt olarak bir göz devirme almıştı. "Arkadaşım olduğu için arada konuşuyoruz doğal olarak."
"Çok sevindim, çok akıllı ve güzel bir kızdı zaten, eminim hala öyledir. Bayağı oldu ben görmeyeli-" sözünü kesen şey çalan zil olduğunda Jungkook bunu bekliyormuş gibi hızla kalkmıştı yerinden. "Birini mi bekliyordun?" "Sevgilim gelmiştir." Kapıya ulaştığında açmadan önce ne olur ne olmaz diye önlem almak isteyerek kafasını uzatıp annesine baktı sebebini anlayacağını bilerek.
Jimin'i üzecek en ufak şeye bile tahammülü yoktu ve şimdi annesi saçma sapan bir şey söylerse kendi sinirleri de bozulurdu.Kendini yeterince anlattığını düşünerek kapıyı açtığı gibi boynuna atlayan sarışınla gülmeden edememişti. "Bir gecede bu kadar özledin beni anlaşılan." "Ççooookk." Hala kapıda olduklarını hatırlayıp sarılmalarına son verdiklerinde içeri geçti ikisi de.
Jimin, Jungkook pek bir şey söylemese de Bayan Jeon'un kendine pek de sıcak yaklaşmayacağını tahmin ediyordu açıkcası fakat yine de gördüğünde eğilip selam verdi içten bir şekilde. Kadın da kafa sallayıp belli belirsiz gülümsemekle yetinmişti yanıt olarak.
"Aç mısın?" Dikkatini elini omuzuna atan Jungkook'a verip kafasını salladı olumsuz anlamda. "Namjoonlaydım, yedik bir şeyler." "Atıştırırsın yine de."
Masaya yönlendirilince cidden tok olsa da itiraz etmedi.Bayan Jeon ise karşısına oturan ikiliyi izlerken izlerken sakince meyve suyunu yudumlamış ardından yüzüne samimi veya değil, bir gülümseme yerleştirmişti. "Biz de vakıf daveti hakkında konuşuyorduk, geçenkinde katılmıştın, hatırlarsın." "Evet, orada biriyle tanışmıştım, dans okulunda çalışmamı istemişti hatta. Bu seferki için davetiye göndermiş."
"Ne güzel, bu seneki davet daha güzel olacak. Organizasyonu Jungkook'un arkadaşı yapıyor."Jimin bu detayı neden verdiğini pek anlayamamış olsa da içinde kendini sinirlendirmeye çalıştığı bir şey olduğuna emindi. O yüzden yüzündeki tatlı gülümsemeyi bozmadan "Öyle mi?" demişti. Jungook ise o sırada annesine ters bakışlar atıyor olsa da annesinin bunu pek umursadığı söylenemezdi. "Öyle. Önceden çok iyi anlaşırlardı ama Harin okul için şehir değiştirince biraz uzaklaştılar. Eskisi gibi olsalar keşke."
"Eminim olurlar Bayan Jeon, canınızı sıkmayın." Ardından yanındaki Jungkook'a dönüp devam etti konuşmasına. "Doyduysan kalksak olur mu? Provaya geç kalacağım yoksa." "Kalkalım, bir tanem." İkisi de hızlıca ayaklandığında hala masada olan kadına el sallayıp kapıya ilerlemişlerdi.
Bayan Jeon duyduğu kapı sesiyle iç geçirip bardağını dudaklarına götürdü dalgınca. İlişkilerinin hoşuna gitmemesinin temel nedeni Jimin değildi aslında. Daha çok Jungkook'tan korkuyordu. Aşırı bağlanıyordu ilişkilerinde ve sonucunda da üzülen kendi oluyordu.
Oğlunun bir daha aynı şeyleri yaşama ihtimali bile yeterince kötü hissetmesine neden oluyor, etrafında bir koruma kalkanı oluşturmasına neden oluyordu.